1 Aralık 2012 Cumartesi

ANNEMLE ÇOCUĞUM ARASINDA BİR YERDE

Annem üzülsün istemem ki ben...

******

Anneler ancak, insanın kendi çocuğu olunca anlaşılır ve o söz de boşuna değildir: "Senin de bir evladın olsun anlarsın". Ne kadar uzun bir zaman, onları anlamak için...

Şimdilerde çocuklarım büyüdükçe ve iletişimimiz farklı kıvamlara evrildikçe, benden yapmamı istemedikleri yeni şeyleri fark ediyorum. Mesela onlarla ilgili bir sorunda 'vah vah'lı bir yüz ifadesine ya da yorumuna girmemi istemiyorlar. İşte bunu fark ettiğim an, kendimi çözümledim. Evet, bende de var bu. Bir sıkıntımı paylaşırken karşımdaki da üzülsün istemiyorum. Ben zaten sıkılıyorsam, karşımdaki sağlam dursun ve bana el versin istiyorum. Çözüm sunmasa da olur; ben ona derdimi anlatarak rahatlayayım, o beni dinlesin, ama sonuçta benden daha fazla dertlenmesin, ben bir de onu teselli etmek zorunda kalmayayım (Aslında bu da bir yöntemdir bazen; yani insanın dikkatini dağıtarak kendi derdini unutturabilir de. Ama dert anlatılan kişi anne gibi çok yakın biri ise, onun derdini duyunca "oh be rahatladım, kendi derdimi unuttum, iyi geldi," diyemez.) Demek istediğim, ben annemin yüzünde ya da sözlerinde benim için kahrolmuş, çaresiz kalmış bir ifade göreceğime hiç anlatmamayı tercih eder oldum. Ne o bu kadar üzülsün isterim ne de ben derdimi paylaşayım derken yeni dert sahibi olayım ve bir de onu gevşeteceğim diye debeleneyim. Zaten o an gücüm olsa, kendi derdimle başa çıkabilirdim. Gerçi onun derdi benim derdimi dövecek büyüklükteyse, yemişim kendi derdimi!

Geçmişte daha çok anlatırdım anneme. Anlatır rahatlardım. Onun tabii ki normal olarak üzüldüğünü görürdüm ama çok etkilenmezdim. Zaman geçtikçe, anlattıklarım bir çözüme ulaştıkça, annemin onları unutmadığını ve bana hâlâ sorup durduğunu görürdüm. Annelik işte... Ya da benim göremediğim olumsuzlukları o görünce, ben daha da beter olmaya başlardım. "Aaa bir de bu mu var ya!" diyerek, olayın dallanıp budaklanmasını yaşardım. O zaman dedim ki, "anne boş ver, beni sadece dinle, bu bana yeter". Duygusallık katsayısı yüksek bir anneyle bunu başarmak zor. Sorunuma dair çözüm ya da telâfilere kavuştuğumda bile, annemi ikna edemiyordum. O sürekli gözümün içine bakıp, 'iyi miyim acaba' merakında oluyordu. Yani sonuç olarak, ben annemi avutmakla daha çok uğraşıyordum. Kıyamam ki ben ona...

Bu nedenlerden dolayı ona anlatmamaya karar verdiğim zamanlardan beri, aslında şu olmaya başladı: Ben anneme anlatmayarak, derdimi dillendirmeyerek o dertten daha çabuk kurtulur oldum. "Derdini anlatmayan, dermanını bulamaz" bana işlemez oldu. "Derdini anlatmayan, o derdi daha çabuk bertaraf eder," yeni sloganım.

Bunlardan yola çıkarak, çocuklarımın bana sıkıntılarını anlatmamasına neden olacağıma, karşılarında samimi ve sağlam bir şekilde dinlemem gerektiğini erken öğrendim.
"Evet, canım. Anlıyorum seni. Üzülmen normal. Buna üzülmeseydin anormal olurdu. Duygusu da, kafası da çalışan bir insan olduğunun kanıtı bu. Ne yapmayı düşünüyorsun?"
Çözümler bazen, kendi kendine değil de, birilerine anlatınca kendiliğinden gelir ya: Psikiyatrist yöntemi. Ama dikkatinizi çekerim, psikiyatristler ifadesiz bir şekilde dinlerler. Çocuğum bana anlatırken, ifadesiz kalamasam da, ağlak bir yüz takınmıyorum. Ona son soruyu sorunca, onaylasam da onaylamasam da, o bana bir şeyler zaten söylüyor. Eğer onaylanası bir çözüm bulmadıysa 'lisan-ı münasip" ile "gerekçeli ı ıhhh"larımı dile getiriyorum. Ancak bazen de çok koruyucu davranmanın ona fayda değil zarar getireceğini ve hayata/insanlara karşı pişmesine engel olacağını düşünüp, o malum sobaya elini dokundurmasına içim elvermese de izin vermek zorunda kalıyorum. Aynı anda okuyup üflemeye başlıyorum :) Zaten düzgün bir aile içinde büyüyen ergenin sorunları da ya karşı cinsle ilgili oluyor, ya da derslerle vs... Sonrasında "dibine darı ekmeden" çocuğumu izliyorum. Önce kendi çözümünü bulması ve onunla başa çıkması için zaman tanıyorum. Bağımlı olmadan karar verebilmesine imkân tanırken, bağlılığını bozmayacak sıcaklığı korumaya özen gösteriyorum.

YANİ;
İçimden bas bas bağıran "ah ben sana kıyamam!" yüzümü saklıyorum.
"Offf şimdi ne olacak?!" temcitsel ifadelerine girmiyorum.
Sık sık "nasıl oldu, n'aptın? Halloldu mu?" diyerek gına getirmiyorum.
"Anlattıklarınla uykularım kaçtı, başıma ağrı girdi, bugün hiç elim ayağım tutmuyor," diyerek bir de benimle uğraşmasına ve üzülmesine neden olmuyorum.
O nasılsa kendi çocuğu olunca anlayacak beni. Benim annem de, bir sürü başka anne de bunu beklemez mi hep? Ben de beklerim.


******

Annemin üzülmesini istemiyorum. Benim büyüdüğümü anlamasını sağlamak istiyorum. Bizim neslin yaşadığı hayatların daha zor olduğunu ama buna mukabil daha kavruk olmamızı sağladığını anlatmaya çalışıyorum. "O halleder," demesini ve huzurla uyumasını istiyorum.

******

Ben anlatmasam da, o sanki benim sıkıldığım zamanları anlamıyor mu... Kıyamam ki ben ona...

Hadiii sar başa... Anlatmıyorum da ne oluyor sanki?  :))
Bu yazı birazdan kendini yok etsin; boşuna yazdım.




4 yorum:

  1. Okumak istedim ama yazı kendini yok etmiş :)
    Son cümlesine kadar katılıyorum, yok son cümlesine katılmıyorum, yazı kendini yok etmesin:)

    YanıtlaSil
  2. Leylağım, bacım...
    Yazı yüzsüz çıktı ve kendini yok etmedi. Kendince bir bildiği vardır herhalde :))

    Anlamışsın beni her zamanki gibi ♥ Sağ olasın :)

    YanıtlaSil
  3. Okurken kendi düşüncelerimden satırlar buldum,Leylak Dalı'ma yürekten katılıyorum,yazı kendini yok etmesin.Sevgiyle kalın Müge hanım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İçeridekiler ortaktır zaten hep... :)

      teşekkür ederim... size de sevgiler benden ♥

      Sil

hadi söyleyin bi şeyler :)