6 Nisan 2012 Cuma

KIZGINIM ARKADAŞ!

Sistemini yediğimin eğitiminin içinde, çarklarında ailece öğütülerek mal mal baktığımız günlerdeyiz yine. Bizim büyük ergen orta sondayken OKS denen sınava hazırlandığı zamanlarda, ilk kez memleketimden soğumaya başlamıştım. Ki ben hayatta laf ettirmez, gavur elleri övüp duranlara bir "hooop bi dakka, orada bi dur" derdim. Çocuk beyinlerinin ve bedenlerinin 3 harfli sınav çeşitlemeleri içinde, 'iki yumurta bir hamur' yapılışlarına gark oldukça, gavur ellere gitmek değil de sınır kapısına doğru yaklaşır oldum. Bu arada hangi 3 harfi tam öğrensek, alışsak yenisini türetmiyorlar mı bir de. Büyükte OKS demeye tammm alışmıştık ki, küçükte SBS'ye adaptasyona geçtik. Yılların ÖSS alışkanlığımızı kırıp, YGS ve LYS'ye alışmak da uzun sürdü. Bir ara ha bire YLS ve LGS diyordum, gayet bir çorba kıvamında. YGS'nin açılımını da ihmal etmiştim, yeni öğrendim. Hiç olmazsa kısaltılmışının doğrusunu kavramışlığım yetmişti zaar... Şu an fark ettim ki LYS'nin açılımını ya unuttum, ya hiç öğrenmedim. ÖSYM'nin sayfasına bir giriyorsunuz; anam o ne çeşit çeşit harfler silsilesi, o ne yaratıcı ve yıpratıcı üçlü dörtlü sınav şelaleleri, o ne o! Çikolatasını yeseniz bile gevşetmez adamı, o derece!
Çocuklarımıza "evladım bizim fabrikamız yok, hanedanımız yok, size sunabileceğimiz bir aile işimiz yok, bizim mesleklerimiz tababet olduğundan babadan/anadan, oğula/kıza geçemeyecek durumda. Biz babanızla şu gördüğünüz dirsekleri (bu noktada kollar sıvanır, dirsekler gösterilir) çürüterek bir yerlere geldik. Hal böyleyken size o taze dirsekleri masaya dayamaktan başka çare ve şans veremiyoruz", dedik durduk. Zaten hanedan da olsa, fabrika da olsa iyi kötü üniversite bitirmeleri gerekiyor artık, ama en azından işi garanti olurdu. E onları çalışma masalarına doğru uğurlarken, biz de üç harfli sınavları öğrenmek için yoğun bir çalışma sürecine girdik.
Şimdi ben bir başlasam bu eğitim sisteminin içeriğinden girer, dışarığından çıkarım ama sinirimi yaymak ve zıplatmak istemiyorum.
3. geleneksel YGS sınavı geçen Pazar yapıldı. Tüm yurtta kalp krizleri, sinirsel ataklar, sınav yolunda trafik kazaları ve gözyaşlarıyla kurTlandı. Bizim sınav ergeni sağ salim atlattı sınavı. İlk duam oydu zaten: "Aman sorunsuz girsin çıksın önce." Midesi bulandı, başı kaşı döndü, ishal tepti, kusmuk taştı, ruhu bunaldı olmadan, 1 no.lu salonun, 1 no.lu sırasından kalksın çıksın diye adaklar yaptım. İki no.lu duam ise malum, soruları kolayca çözebilsin idi. Onun için adak yapmadığımdan olsa gerek, pek kolay çözememiş. ÖSYM geçen sene "duyduk duymadık" demiş ve bu seneki sınavı "çok kitap okuyan"lar için çalacaklarını ilan etmişmiş. E bu tabii biraz geç kalmış bir uyarıydı. O zamana kadar damarında okumayı bir sevgi olarak dolaştırmayan öğrenci son senede, sınava mı hazırlansın, Tolstoy mu okusun seçeneklerinden sınav'lı olanı seçecekti haliyle. Kabul ediyorum, ergenim okumalardan pek hoşlanmaz. Evde sürekli okuyan ebevenynlerinden gak geldiğinden mi deseeem (evde kitap okunmuyorsa çocuğa kim örnek olsun arkadaş diyenlere ters köşe), yoksa zaten naturasında olmadığından mı bilmem, kitaplardan çok spor muallimi olmuş bir genç delikanlıdır. Hadi bunları geçtim; eğitim içinde kitap okumayı ödev değil de zevk için/kendileri için sevdirmeye çalışma, bizim denk geldiğimiz okul ve hocalarda pek başarılı değildi.
Ey ÖSYM ve Milli Eğitim Bakanlığı, siz hangi ders programını üniversite sınavına odaklı yapabildiniz ki? Ne zaman sadece okulda öğretilenleri sordunuz ki? Niye çocuklarımız dersane ve özel ders arasında mekik dokumak zorunda kalıyor? Peki ya bunlara maddi gücü yetemeyenler ne yapsınlar? Bunlara yetişebilsin diye rapor alırlarken niye utanıp da, "olur mu öyle şey, benim okulum, benim öğretmenim nesine yetmesin!" diyerek kendi bünyeni geliştirmiyorsun? Okul yönetimlerinin bile yoklamalarda anlayış göstermelerine, "gidin çalışın" demelerine neden sevinir hale geldik? Haftada 2 gün, o da yarımşar gün gidilen dersanelerin, haftada birer saat alınan özel derslerin önüne, tüm hafta tam gün gidilen okullarınızla neden ayakta kalamıyorsunuz, neden aşamıyorsunuz onları? Şimdi kalkmışlar, rapora engel koymuşlar, 25 günlük ekstra bakanlık iznini geri almışlar. Okuldaki hocaların ne kadar yeterli ki, bunlara engel olarak bir faydası dokunsun? Hocalar da memnun bu işten; işleri azalıyor. Alenen, öğret(e)medikleri yerden soru sorup, öğrencilerin "hocam siz bunları işlemediniz ki, dersaneye gidişimize mi güvendiniz?" diye soran öğrencilerine, çekinmeden "evet" diyebiliyorlar.
Velhasıl-ı kelâm, al birinden vur ötekine...

Allah'ı var, bizim ergen ciddi bir sorumluluk gösterdi ve sıkı çalıştı. "Üzerime düşeni yaptım" diyebilmesinde yerden göğe hakkı var. Spor delisi bir delikanlının aylardır spordan kendini izole ederek, masalara-yerlere-yatak üstlerine, test kitapları-test kağıtları-kalemler-silgiler yayılmış bir odaya kapadı kendini.

Şu an tek dileğim ruhen ve bedenen zarar görmeden, önümüzdeki sınavlara hazırlanacak kuvveti yeniden oluşturması ve atlatması. "Çalış oğlum" dedirtmedi bize hiç. İnşallah da dedirtmeden haziran sonuna intikal ederiz de, ben gene yazın hangi hayvanlardan korktuğumu anlattığım neşeli yazılarla burada raks ederim. Temmuz'da "şifre söylentileri" diye başka bir zehir zemberek yazı yazmak nasip olmasın işşşaallah yarabbicim. Hakikaten ve can-ı gönülden aminnn!!!