19 Kasım 2012 Pazartesi

BEYLİKDÜZÜ-AVCILAR METROBÜS HATTI (Tefrika No.1)

Veni vidi vici.
En basit haliyle İstanbul'a gidiş dönüşümün özeti budur. Ama içi beni, dışı kimi yakar bilemem o kadarını artık. İmza günü tahminimden de güzel ve özel geçti. Tanıştığım insanları anlatmam lazım. Ama şimdi değil. Çünkü önce içimden şu "İstanbul'un yolları" zehirini atmalıyım. Yani önce kötü haberi vereyim de, iyi haber sonraya kalsın. Bu yazının anafikri: "İstanbul'da ulaşım adamı delirtir," olup, okumak istemeyenleri şimdiden uyarırım. Yol yakınken okumaktan vazgeçseniz de sizi anlarım. Metrobüslerin çalışma düzenini bilenler çok eğlenecek eminim. Bilmeyenler de öğrenecek. Demek ki herkes okuyacak :)))

Kitap fuarının bulunduğu Beylikdüzü adı verilen ve bana göre şehire uzaklığı nedeniyle kendisini "tilki-bakır-boşaltım sistemi" içeren deyimle andığım yere ulaşmada sorunum olmadı. Çünkü o iyi  haberlerden sayılıyor, o yüzden o sonraya kaldı. İmza günü bitince oğlum ve yeğenlerimle buluşacağım Erenköy-Bostancı civarına gitme yolculuğum müstesna bir deneyimdi, bir İzmirli olarak. Gitmeden önce yaptığım araştırma sonucu, Tüyap'ın servisiyle Bakırköy deniz otobüsü iskelesine gelecek, oradan Bostancı'ya geçecek, oradan da bir taksiyle hasretlerime kavuşacaktım. Servisin ve deniz otobüsünün saatlerini not aldım. Yollara hazırdım, gazam mübarek olmayı bekliyordu.
Amma velakin fuarda konuştuğum tüm İstanbullular bana metrobüs icadına binmemi önerdiler. Tüyap'tan Kadıköy'e kadar zırt diye gidecekmişim. Bir değil, iki değil, herkes böyle deyince, benden daha kötü bilecek değiller, şeklinde saygı duydum ve onları paşa paşa dinledim. "Nerede ineceğim, nerede aktarma yapacağım, bir daha nereden bineceğim?" gibi o an için anlamlı gelen sorularıma aldığım cevaplarla "nassıı yanii??" oldum ama cevap hep aynıydı: "Zaten herkes inecek, sonra herkes gene binecek." Bu ne ya? Herkes benim evlatlarla buluşmaya mı gidiyor?
Elimde çekçekli bir sırt çantası, omuzumda normal çanta, diğer elimde kitap dolusu bir poşetle döküldüm yola. Bir çıktım; deli bir rüzgar var. Saç baş karıştı, önümü göremedim; durdum saçımı topladım. Görüş mesafem açılınca görevli bir beye metrobüs durağını sordum. Köy insanlarının "aha şu dağın ardı" dediği bir mesafe gibi geldi bana, eli kolu dolu bir İzmirli olarak. Tek taraflı ve bana doğru gelen insanlar, sanki insan kovanından çıkmış arı-insanlar gibiydiler. Yürü yürü göremedim istasyonu. E hadi birine daha sorayım dedim; ve inadına da o kişiler genelde benim gibi oranın yabancısı olurlar. Neyse ben de bari az sayıda da olsa benimle aynı yönde ilerleyenlerle devam edeyim dedim. Netce itibariyle, en akılcı yol metrobüs icadıysa, herkes ona gidiyordur di mi ama?

Daha önce metrobüs görmemiş olan ben "the cahil", sonunda ufukta gördüğüm otobüsleri metrobüs olmaya yakıştıramadım. Daha havalı bir şey bekliyordum. Utanmadım ve birine sordum: "Bunlar metrobüs mü?". Ve hayal kırıklığı... Evet onlarmış. Çok takılmadım artık ve kendime en güzelinden bir "bir kullanımlık bilet" aldım. Ne zaman turnikelerden geçecek olsam, ya okutamazsam ya da çalışmaz da burada rezil olursam, diye bir korku yaşarım. Saçma ama gerçek. Tek defada okuttum ve içimden attığım zafer narasıyla savaşa başladım (ki o anda pek de bir savaş neferi olduğumu bilmiyordum).
Bir baktım sıra var. Her medeni insan gibi sıraya girdim. Otuz saniye geçmedi, sıra mıra hak getire oldu, hatta götüre oldu, çünkü hakkımı gasp ettiler. "Haa öyle mi," dedim ben de daha iyi bir yere kaydım. Anında otobüs geldi. Hurra bindirildim. Binmek değildi o, içeri doğru akıtıldım. Binmeyecek olsam bile nereye gidiyorsa gidecektim artık.
Ohh bir yer buldum, oturdum. Yüklerimi de yere koydum. Süpermiş bu ya! (erken yaşanan bir sevinç). Güzergah gösteren ekrana baktım: "Bir sonraki durak Avcılar" yazıyor. Hah ben de orada ineceğim. İyi de biner binmez mi ineceğim yani, dedim. Yanımdaki odundan bozma kıza sordum. "Herkes inecek" dedi. Kendi kendime konuşur gibi rol kesip, aslında ona sordum: "Ama bir sonraki durak diyor da." Hiiiç üzerine alınmadı, demek ki iyi rol kesmişim. Kriterimin ekranda ne yazdığı değil, herkesin inmesi olduğuna kendimi ikna etmem zor oldu. Mecburen "ekrana bakma ekrana bakma, insanlara bak, ne zaman inerlerse in" telkinleriyle bir yoga yapmadığım kaldı. Meğer yogayı diğer aktarmada yapacakmışım da haberim yokmuş (her şey çok güzel olacak sanan İzmirlinin dramı).
Meğer metrobüs güzelmiş, ben kargaşadan görememişim; yeni gördüm :) Yalnız hedefi hiç beğenmedim.

Pencereden dışarıyı izleye izleye gittim. Ohh ne güzel, trafik sıkışmıyor, akıp gidiyor. Otomobiiil uçar gideeer, günleri geldi aklıma. Hatta duraklardan biri Cennet Mahallesi'ydi de, aklıma dizisi geldi. Bakındım etrafa, hiçbirini göremedim :) (Hâlâ eğlenecek gücüm vardı yani). Aaa sonra bir baktım birisi "son durak" diye ünledi. Biri ona karşı çıktı; diğeri gene "son" dedi. Bir başkası "olur mu ya!" dedi. Sonunda ben şoföre seslendim, "inin" dedi, indiK. 'İndiK'teki "K"yi kapsayan sayıyı hiç bilemiyorum, çünkü çoktuK. O "K"ye, indiğimiz yerde başkaları da eKlendi. ÇoK Kalabalık olduK. Ama en azından "herkes inince ineceksin," aşamasının birincisini sağ salim atlattım. Hafif bir başarı sarhoşluğu da yaşamadım değil yani.

O zaferle, içine doğru akıtıldığım araçtan dışarı doğru da akıtıldım. O âna kadar ayaklarımı kullanmam pek gerekmedi. Meğer kalça-bacak-ayak-kol-el sahibi olduğumu öğreneceğim bir sürece doğru gidiyormuşum da kimse söylememiş.


Ha bu arada hani aşağıdaki yazılarımdan birinde, "imzama gelin, iki çift lafın belini kıralım" demiştim ya, o bel benim belimmiş.
Ayşe Hatun Önal'a sevgilerle: "kırıcan mı belimi" şarkısı metrobüs icat edilmeden yazılmış ya helal olsun böyle öngörüye...

Devamı hemen geliyor, bir defada okumak sıkar diye bozdurup bozdurup harcayacağım bu tefrikayı ;)



4 yorum:

  1. Müge; ben çok üzüldüm çünkü senin imza gününe yetişemedim. Pazar günü aldım ama kitabını.Tüm kitapları pas geçtim ilk elimi attığım senin kitabındı. Belki bir gün imzalama şansın olur benim için, nasıl mutlu olurum inanamazsın.
    Bu arada metrobüs macerasının sonunu merak ettim,bekliyorum ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Damla'cım üzülme, inşallah denkleşiriz bir gün :) Ama çok isterdim seni görebilmeyi. İstanbul'un hali malum, kimseye sitem etmem zaten. Çoook teşekkür ederim!!! Çok mutlu ettin beni :) Öperim çok :)

      Sil
  2. Kitap Fuarına İstanbul'da olmamıza rağmen gidemiyoruz.Anadolu Yakasında ayrı bir fuar açmaları gerekir.Metrobüs cesaretinizden dolayı tebrik ediyorum,devamını bekliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hah bak işte anladın halimi değil mi?? :)))
      Tam rezillik yani! Allah kurtarsın sizi valla :))

      Sil

hadi söyleyin bi şeyler :)