12 Kasım 2012 Pazartesi

USLAN ARTIK DELİ GÖNÜL


"Göz görmeyince gönül katlanır."
Yeri gelir bu gerçek olsun da ayrılıklara dayanabilelim, deriz. Evet, evet isteriz gönül katlansın. Gözden ırak olsalar da, gönülden ırak olmayanlar için bile bu desteği isteriz; katlanabilmeyi dileriz. O gönlün gözü aslında hep yakındır on(lar)a, ama katlansın diye medet umarız atasözünden. "Bu lafı ettilerse, vardır bir doğruluk payı," avuntusuna yapışmak şart olur.
Ayrılık göz kırparken, alışmanın zorluğu musallat olur gönüle. "Gidecek işte, nasıl olacak, ne olacak, nasıl alışacağım?..." Gönül, ileride göz ile nasıl bir ilişki içine gireceğinden habersizdir henüz. Çünkü O'nu göremeyecek olan gözün "sadece O'nu" arayacağı fikriyle meşguldür. Atasözü falan gelmez aklına; gelse de inanmaz ki. O gözlerle, baktığı her yerde onu göreceğinden, buğulanacağından, belki de yaşlarını akıtacağından başka bir şey düşünemez. Onu hatırlatacak cisimleri gözünün önünden kaldırmaya yeltense de, gönüldekileri hangi dolaba tıksın ki? Gönlünün tüm dolap ve çekmeceleri onunla dopdoludur.

Ve O gider... Göz göremez. Göz sadece boş boş bakar, gönül dopdolu çağlar. Çaresizliğin kabullenmişliğinde tevekkel olmaya mecbur kalınır. "Yeter ki iyi olsun!" Her Allah'ın saniyesinde soru işaretleri ve meraklarla yaşanır. Bencilliğin pençesine girmiş gibi, sırf sanki üzülmemek için yanında olsun istenir. Sonra omuzdan sürekli konuşan mantıklı bir ses, "saçmalama, her şey iyi olacak, bak o da istekli zaten," der durur.
"Evet, en çok da kendi isteğiyle gitti, o gücü bulmasa ister miydi, gider miydi?"
Tüm diyalogların, aynı insana ait omuzlardan konuşan bir monologudur aslında tüm bunlar. Çoğul düşünen, çoğul konuşan ve aynı konu için kafa patlatan omuz sesleri... Mantıklı ses de olmasa katlanmak ne mümkün...

Oğlumu okula bıraktıktan sonraki ilk bir araya gelişimiz otuz yedi gün sonra oldu. 'Gelsin de kokusunu içime çekeyim' heyecanıyla, 'ama gene gidecek' ön-üzülmesi arasında yolunu gözledim. Onu karşılamaya gittiğimde, onca kalabalık arasındaki ennnn güzel çocuk oydu sanki (Kuzguna yavrusu şahin görünür, diyen ataların da ağzına sağlık) :D
Bir hafta boyunca, burada olmadığı sürede merak edip de telefonlarda yeterince öğrenemediğimiz ayrıntılarla donattı bizi. İçimiz öyle rahatladı, öyle huzur buldu ki, artık dünyanın öbür ucuna gitse endişe etmeyiz, dedirtti bize. Giderken son saniyede "bir daha ne zaman görüşebiliriz, bilemiyorum," diyene kadar sapasağlam duran ben, dolan gözlerimi göstermemek için, yerdeki çöplerle ilgilendim ve uğurladım. Arkamızdaki arabanın içine doluşmuş bir ailenin de eğilmiş bizi izlediğini gördüm ve "ee napayım, böyle işte bu işler," tarzında bir hareketle arabamıza bindim, döndüm. O sıkıntıyla Tansaş'a bir girmişim; alakasız bir takım şeyler alıp çıkmışım :))

Şu an itibariyle, gönlün katlanma dozu epey bir palazlandı. Ama ben biraz rahatsız bir bünyeyim galiba. Bu gönül n'apsın daha benim için ha? N'aaapsınnn? Çünküüü şimdi de, fazla alıştım, az düşünür oldum, diye rahat batmaya başladı. "Ben ne biçim bir anneyim ki, bizi rahatlatmasından sonra bozuk yay gibi gevşedim," diyorum. Göz gördü, kulak duydu, el dokundu, burun kokladı ve gönül rahatladı. Artık "ne yiyorsun?" diye sormadığımı fark edip, sırf bunu sormak ve kendimce tatmin olmak için aradım, evvelki gün. Çocuk da şaşırdı tabii; "bir sorun yok, aynen devam," dedi. Tabii ki gidişinden bu yana tek konuşmamız bu değildi ama işte sormamışım bunu yahu!
İşte anneler böyle bir acayiptir. Atalarımız da her türlü hasretin yanı sıra, annelerin bu garip hallerini de bastırsın diye kafa patlatıp lafı çakmışlar. Çok da iyi etmişler. Gene haklı çıktılar.
Bu atalar ne çok şey yaşamışlar ve bütün hayatın her halini görmüşler de, her duruma uygun bir söz yaratmışlar. Valla bravo! Ama onlar bu laflar yokken, özleme nasıl dayanıyorlardı acaba? İyisi mi ben şimdi buna takayım kafayı... Ve şu aşağıdaki derneğe hemen üye olayım.







1 yorum:

  1. Merhabalar,

    Türk kültüründe "gönül" Yüce Allah'ın evidir. Onu kıran ve inciten Allah'ı incitmiş olur.

    Yunus Emre'nin yanında da gönülün ayrı bir yeri vardır. Yunus'a göre gönül sahibi olmak, gönül kazanmak hacca gitmekten daha iyidir. Çünkü gönül Hakk'ın durağıdır:

    "Yunus Emre dir hoca gerekse var bin hacca
    Hepisinden iyice bir gönüle girmektir."

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)