27 Kasım 2012 Salı

KALDIRIM SAVAŞLARI

Gündelik hayatı yaşarken ana-babalarımızdan, öğretmenlerimizden ya da kitaplardan öğrenemediğimiz, yazılı olmayan kurallar vardır. Onları yaşadıkça çevreden rastgele öğreniriz. İllede söylenmesi ya da kafaya çakılması gerekmez; izleyen, gören ve algılayabilen göz ve akıl bunları zaten fark eder. Kimisi gerçekten de fark edemeyecek kadar kördür ya da garibim kıttır n'aapsın (Kapasite meselesi). Kimisi de kendini cin sanır ve işinin bittiğine odaklanır ("Ben yaptım, oldu" kafası).

İlk konumuz:
Kaldırımda Nasıl Yürünür?


Kaldırımların genişi var, darı var, hiç yokmuş gibi olanı var. Sağ olsun belediyelerimiz dakka başı kaldırım yaparlar. Paris bulvarlarına özenirler ve yaparlar yaparlar bozarlar ("Birilerini zengin etmek" konusuyla ne sinirimizi bozalım ne de konudan sapalım, derim ben).



Diyelim ki, en helalinden yapılmış ve on yıllar boyu hiiiç değiştirilmemiş bir kaldırımımız var. Öyle sağlam, öyle temiz ki, o kadar olsun. Karşıdan bir hanım geliyor. Çocuğunu okuldan almış. Çocuğun yaka bağır dağılmış; teneffüsler hareketli geçmiş zaar. Okulların çoğunda öğrenciye özel dolap verilemediğine göre, atlasından ders kitabına, resim defterinden beden çantasına her şeyi o küçücük bedenler yüklenir de yüklenir. Anne besili. Çocuğu da yesin istiyor ama anasının ısrarla yemesinden/yedirmesinden gaklamış olan çocuk, tepki olarak yemiyor; nasıl cılız. E doğal olarak onca yükü taşıyacak alt yapısı da yok, anası yükleniyor. Ama o nasıl bir yüklenmektir azizim! Kaldırımın yarısı sadece annenin "dara"sını kaplıyor. Yüklendiği okul malzemeleriyle uzayda kapladığı brüt alandan diğer kaldırım nüfusunun payına çok az bir şey düşüyor haliyle.
Geçelim kiloyu falan. Hanımefendinin genel hal ve tavrından/duruşundan/görünüşünden, evinin nasıl dağınık olduğunu anlamamak imkansız. Hatta elinden kabuklu yumurta bile yenmez. Tam bir kirli çamaşır sepeti tarumarlığında ve aynı anda yürüme eyleminde. Arada çocuğa dikleniyor da: "Gene mi ödevini yapmadan gittin ha? Sana o kadar kalem aldım, niye yapmıyorsun ödevlerini? Nee kaybettin mi? Ne dağınık çocuksun, kime çektin bilmiyorum ki!"
Şimdi bana geçelim. Metrekare başına bir sürü insanın düştüğü büyük bir şehirde yaşıyorum. Herkesin vakti dar, işi çok, yetişecek yeri dolu. Yollar araba ve aradan fırlayan pizzacı/kargocu motorsikletlileri kaynıyor. Kaldırıma nasıl muhtacım! Ama yarıp geçmem gereken bir Majino hattı kurulmuş önüme (Bu hat Fransa'dadır, ama bence daha bilineni Çin Seddi'dir; ki kurguladığım sahneye pek de yakışır). Yardırıp geçmek için silahım da yok. Tek güvencem elim kolum. Ya da hiç uğraşmayıp, kuvvetlerimi kenara çekip, karşımdan gelen piyadelerin geçmesine izin vermek ve sonra yoluma devam etmek. Ama o kadar acelem ve bu konuya takıklığım var ki, yardırmamak için kendimi zor tutuyorum. O daracık köprüde karşılaşan iki keçi geliyor aklıma (hakkaten ya, hangisi geçmiş sonunda?). Tepeme toplanan keçiler ağır basıyor ve ben en öne burnumu koyup ilerliyorum. Ben iki adım, o bir adım hızındayız. A şehrinden o, B şehrinden ben çıksam, bu hızımla C şehrindeki havuz taşmadan musluğu kapatırım yani. Mümkün olsa ikizkenar üçgene tepeden dik ineceğim de, lojistik zayıf.
Kaldırımın üçümüzü birden kaldırması zor vesselam... 
"Hey sen ve senin gibi kaldırım canavarları! O kaldırımı babanız mı yaptı da , bu kadar sahipleniyorsunuz? Yoksa en sevdiğin şarkı 'kaldıramazsan kaldırırlar gülüm' müdür? Kaldı ki, 21 Aralık'a kaç gün kaldı şunun şurasında; valla seni kıyamete kaldırırlar da görürsün gününü!"

Bir başka örnek de, kaldırımda motorsiklet kullanan zarif bey... Baktım üzerime üzerime geliyor; değil kendine ait olmayan bir alanda seyir halinde olduğunu düşünmek, en ufak bir hız kesme yok. Önüne dikildim; bu yolda ölmek var, yol vermek yok. Hafifçe yavaşladı.
"Burası kaldırım."
"İyi ki söyledin, bilmiyordum."
"biiiiip..."

Bu kadar kabalığı ve bencilliği kaldıramıyorum yahu!

"Dağlar dağlar, kurban olam, yol ver geçem" diye çığırsam utanıp kenara çekilirler miydi acaba?
Galiba en iyisi kilo almam. Şöyle bir haşmetimle yürümem. "Endamım yeter" havasında salına salına yerleri titretmem. Evet, evet ben hemen gidip ekmek arası mantı yiyeyim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hadi söyleyin bi şeyler :)