28 Aralık 2009 Pazartesi

Hep bir merak var

Yazı yazmalara olan sevdamın peşinde, bilenlerden öğrenmek ve deneyimlerini dinlemek adına çok yol aldım. Yazı dünyasının sadece okur olarak değil, yazan biri olarak sırlarını, büyülü dünyasını ve varsa formüllerini öğrenmek, bana yazmak kadar çekici geldi hep.

Bir hikâye, bir roman nasıl kurgulanır, nasıl başlanır, nasıl devam eder, nasıl biter... Ne kadarı yazarın kendi dünyasını, ne kadarı "kafadan attığı" şeyleri içerir... Okur nelerden hoşlanır... Peki ya yazar neleri yazmaktan haz alır, nelerden çekinir... Yazarken yüreği dağlanır mı, ya da eğlenir mi... Ne çok soru vardı aklımda. Hepsinin cevabını aldım mı... Aldıysam bile her eserde tekrar tekrar sorulacak bu ve benzeri sorular. Her eser bir başka keşif yolu açıyor.

Aynı merak filmler ve tiyatro oyunları için de geçerli. Ama bunun şöyle bir açmazı da var: mutfağını bilince yemeğin tadı çıkmayabiliyor mu? Uzun süredir her filmi, oyunu ve kitabı "acaba nasıl üretildi, şurada şu yöntem kullanılmış, aaa bu harika işte, aaa bu olmamış..." gibi sorgularla izleyip tadına varamadığımı, ders almaya çalışır bir telaşla tükettiğimi fark ettim. Bu yollarda üretim yapacaksam başka yolu da yoktu galiba.

Sıraya girmiş bir sürü kitap var elimde. Birbirlerinin sırasını ala ala, birbirlerini ite kaka okutturuyorlar kendilerini bana. Onların sorunu, benim değil :) Büyüsünü bozduran öne geçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hadi söyleyin bi şeyler :)