4 Kasım 2010 Perşembe

BURASI GAVUR İZMİR FRENKCİM

Artık sanırım halüsinatif illüzyonumsu şizofren oldum. Çünkü bu kızı ben doğurdum falan sanmaya başladım. Bize öyle bir entegre oldu ki (Hakkı Devrim bu yazdığım yabancı kelimeleri ve onlarda yaptığım deformasyonu görseydi, beni kızılcık sopasıyla kovalardı kesin).

Evvelki akşam yatarken kızımdan iyi geceler demeyi öğrenip, gelip bana söylemişti. Ben tabii eriyik haline dönüştüm. Dün akşam da tam odaya doğru ilerlerken, kızıma tekrar ama bu kez fısıldayarak sorduğunu duymazdan gelip, bana sesli söyleyince, sevincimi yine öperek gösterdim. Sabah da günaydın'ı patlatınca anladım ki, öpülmek istiyor. Sorun değil, ben şikayetçi değilim öpmekten.
Okul servisini beklerken, ben hep servis gelene kadar bekler, arada el sallarım kendi çocuklarıma. Bunu fark ettiğinden beri yukarı bakıp bakıp el sallıyor. Yıllardır el sallamaktan yorulmuş kızım da, mecburen ayıp olmasın diye sallıyor ama biliyorum ki içinden ofluyor :)

Dün kızımın derslerinden almanca ve fransızcaya girmiş. Sanki çok az dil karmaşası varmış gibi, git bir de okulda dil dersine gir. Gerçi başka da girebileceği ders yok; mefaülün failünlü bir edebiyata, dağlar denize dik ise iklim nasıl olurlu bir coğrafyaya, iç açıların irdelendiği bir matematiğe ya da Abdülhamitli bir tarihe girse daha iyi vakit geçiremeyecekti. İşin hoş tarafı, fransızca dersine, onların hocası girmiş; yani bizim çocuklar has fransızdan ders dinlemişler ve çok da güzel geçmiş. Bizim âdetlerimize kadar uzayan bir konuşmadan sonra, bizim çocuklar kendilerini "kına gecesi" anlatırken bulmuşlar ve ders "yüksek yüksek tepeler" ile son bulmuş.

Okul sonrası gene tüm ekip Kemeraltı turuna gittiler ve bizim frenk elinde bir sürü çakma marka eşya ile döndü. Ay nasıl sevinmiş, nasıl mutluydu. Bir heyecanla anlatıyordu; nasıl pazarlık yaptığını, çakmaların gerçeğinden farkı olmadığını... 'Afferin iyi yapmışsın, güle güle kullan' muadili bir şeyler demeye ve el kolla bunu desteklemeye çalıştım (Artık beden dilimi anlıyor, yaşasın!!). Alışveriş sonrası bizim çocuklar ve misafirleri Kordon'da uzun uzun yürümüşler. Birbirlerine matrak şarkılar öğretmişler. Eve bitap bir şekilde geldiler.

Muhabbettimiz öyle ilerledi ki, ben de artık bir cümle içinde yakaladığım 2-3 kelime ile ne demek istediğini anlıyorum. Zaten kızım da iyice çözüldüğü için, sohbet tarzımız röportaj formatından, pinpon tarzına dönmüş durumda; sırayla durmaksızın konuşuluyor. Dün de, henüz acıkmadıkları için, yemek öncesi böyle bir sohbete giriştik. Etrafımızda çakma giysileri yayılmış vaziyette, yatak üstünde bıcırdamaya başladık (genelde ben, kızım ve o bir aradayız; 'biz artık üç silahşörler olduk' deyince çok güldü). Buraya gelmeden önce Türkiye ve Türklerle ilgili önyargıları olduğunu, Türkiye'ye geleceğini duyanların çok farklı şeyler söylediğini, ama duyduklarıyla ilgisi olmayan şeyler gördüğünü anlattı. Önyargılarının en kuvvetlisinin de kadınların giyimleriyle ilgili olduğunu... Tabii diyemedik ki, burası "gavur İzmir". Ne kadar üzücü ki, ta 1981 yılında kendim değişim öğrencisi olduğum zaman yabancılarda varolan bu önyargılar hâlâ mevcut. Bunu bilen çocuklarım da, bunu yıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Yapmasak da, zaten yaşam ve giyim tarzımızla anlamaması imkansız (iyice yıkalım diye, evde mayo ile dolaşmaya mı başlasak acaba).

Pazartesi günü Facebook'una, Türk ailesinin nasıl olduğunu soran fransız arkadaşlarına, "ailem süper, almanca/ingilizce/fransızca konuşuyoruz" diye yazdığını ancak dün fark ettim :) Sevinmemek ne mümkün. Ben de altına, soruyu soran arkadaşına hitaben "ing ve alm biliyorsanız, siz de bize gelin. Biz de onu çok sevdik" yazdım.Yalan değil... 6 gün kaldı gitmesine :(

Akşam yemeği masamızdaki sohbetler ise tadından yenmiyor. Biz İtalyanlığımıza geri döndük. Lafı kim kaparsa o devam ettirir zaten bizde. Şimdi de ona odaklı konuşmaya çalışıyoruz. Oğlumun ingilizcesi iyi, ama fransızca hiç bilmiyor. O yüzden de kahrolmakla meşgul. Frenk de çok az ingilizce bildiği için biz aracı oluyoruz onlara. Ama dün akşam oğlum artık dayanamayıp, başladı bildiği bütün fransızca isimleri,kelimeleri ve şehirleri saymaya. O da yetmedi futbol takımlarını :)) İsim-şehir-hayvan oynar gibi olduk. Maksat diyalogsuz da olsa bir iletişim kurabilmekti, çünkü bizim eğlencemize bayılıyor. Ona her şeyi anlatıyoruz, yetmiyor yine de. Haklı... Ardından ben artık nostaljik olmuş, gençliğimizin şarkılarından kısa kısa söylemeye başladım (sütü seven bir kedim vardı.. bana kitap al :D)

Dün ilk kez çamaşırlarını verdi, yıkadım. Öyle bizden biri oldu ki, kendi evlatlarımın çamaşırları gibi geldi. Sonra bir yanımda kendi kaymak kızım, bir yanımda frenk elmamla fotoğraf albümlerimize bakıp, epey bir güldük. Oğlum ona baterisini çaldı ve çalmasına izin verdi. Hah işte bu noktada, oğlum kimselerin dokunmasına izin vermediği baterisini çalmasına izin verdi demek istiyorum. Kız arkadaşı olmasa, yazılıyor diyeceğim ama, imkansız. Diyorum ya, frenk kalbimizi kazandı. Kızım da çok alıştı ona...

Farkındaysanız bugünkü yazı makaradan çok, duyguya doğru yönelmeye başladı. 10 Kasım günü resmi yerler bayrakları yarıya indirirken, aynı zamanda ikinci bir hüzünde kaplayacak bizi..
Bugün böyle geldi içimden...

12 yorum:

  1. nefis bir yazı. mutluluk verici. öpmek, kına gecesi, çakmalar, yatak sohbetleri. tümüyle sevgi dolu bir yazı. o kızcağız da iyi kızmış. ayrıca, insancıl davranış, sevgi, bulaşıcıdır. yaşamak güzel, yazını okumak da.

    YanıtlaSil
  2. Yaşamak güzel, güzel yorumunu okumak da. Çok sağol...

    YanıtlaSil
  3. herşey muhteşem...
    şanslı frenk bence:)))
    ardında büyük bir boşluk bırakacak gibi görünüyor...
    sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Şahane anlatmışsıınn şekerim yine...ben bile üzüldüm frenk elması gidicek diyee...:(

    YanıtlaSil
  5. İmrenerek merak ederek okuyorum yazı dizisini...
    gelinen nokta çok ama çok güzel...
    sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. Cepaynası öyle gibi görünüyor...

    Öz'üm çok teşekkür ederim.

    Girls-on-blogcummm, sağol.. bütün kış kal, dedim ama annem merak eder diyor :)

    Nihal, sağolasın. Gelinen nokta artık düzlem haline dönüştü, çünkü güzel noktalar sürekli birleşmekle meşgul :)

    YanıtlaSil
  7. Merhaba,
    Bir an için ileride kızımın yurtdışından arkadaşının bize geldiğini, sohbet ettiğimizi hayal ettim :))
    Ne güzel...

    YanıtlaSil
  8. O da olur inşallah Berna. Yeter ki sağlık olsun :)
    Hoşgeldin...

    YanıtlaSil
  9. Bizim polonyalı kızımıza Goşi diyorduk..bizdeki bir ay sonra ki bir olayını anlattı bize.. yerlere yattık gülmekten..Goşimiz türkçe hitap şekillerini öğreniyor..bir gün belediye otobüsünden inerken şoföre eyvallah demiş,otobüstekiler gülmüş..eve gelince bize anlattı,neden güldüler ki bana diye sordu.Biz de o sözü genelde erkekler söyler senin gibi bir kızın söylemesi ilginç gelmiştir dedik..hoş anılar olarak kaldı zaman zaman internet aracılığıyla haberleşiyoruz..ÖZLÜYORUM onu..:)

    YanıtlaSil
  10. işte işte bende tam bu hayatı istiyorum ilerde, olurmu benimde böle güzel bi hayatım dersin ?

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)