1 Kasım 2010 Pazartesi

1 Kelime, Yerli: SEVGİ

Ben ki şahane sessiz film oynarım; herkes benimle eş olmak ister.
Ben ki sağır dilsiz arkadaşlarım olmuştur hep ve iyi anlaşırım.
Ben ki mimik, jest, el kol kullanma, vücut diliyle kendini ifade konusunda fena değilimdir.
Fransız kızıma yetemiyorum. Anlamıyor kızceğiz :)
Bir kamera olup da benim hallerimi kaydetseydi ve kendimi izleyebilseydim, kim bilir ne komik görünüyor olacaktım. Yerlerde sürünmekten dizleri üzerine çıkmayı başarmış fransızcamla, aralara mecburen sıkışan ingilizcemle ve Türkçe'ye göç etmiş yabancı kelimelerimle aslında pek de kötü bir iş çıkarmıyorum. Kendi kızım da "anne yetiş" demeye başladı ki, aslında misafirimizin nerdeyse her dediğini anlıyor. İlk günün çekingenliği ve hata yapma korkusunu ancak akşama doğru aşabildi. Misafirimiz de çekingen duruyor. Gülümseyerek ve nadiren de ona dokunarak, sıcaklık vermeye, kendini kasmaması mesajını aktarmaya çalışıyorum. Ne bileyim, belki dokunulmaktan hoşlanmıyordur. Yoksa ben kolay sarılan, öpen ve sırt sıvazlayan bir tipimdir.

Havalimanındaki heyecanlı bekleyişin ardından panolarda uçağın indiğini gördüğümüz anda tüm ekip, yani diğer çocuklar ve aileleri, gözlerimizi gelenler çıktıkça açılan kapanan fotoselli kapıya diktik. Bir takım alakasız tipleri "hah işte geliyorlar" diye gözlerimizle sevgiye boğduksa da, karşılayanları yok idiyse, sevecen bir karşılamaya hayır demediler :) Bizim 11 Türk evladın hepsi de, bir anda Fransızcalarını unuttular gibi bir telaş içindeydiler. İlk anda ne desinler, ne yapsınlar, nasıl davransınlar diye bile sormaya başlamışlardı. 20-25 dakikalık bir bekleyişten sonra, "paravan açılsınnn" edasıyla fotoselin ardında önde kendi hocaları, ardında gencecik Fransızlarımız göründüler. Valla Facebook sağolsun; saniyede tanıdım kızı. Kendi kızıma "koş bak geliyor" dedim ama koşmadı :)) Ben de kendimi tuttum mecburen. Yoksa tipik ben, sanki kızı bin yıldır tanıyorum da, uzun zamandır görüşememişiz, aman da pek özlemişim gibisinden, kıza bir güzel koşar, "canııım hoşgeldin" tavrıyla bağrıma falan basardım herhalde.

İlk kısa bir tanışmadan sonra otoparka doğru ilerledik. Amanın arabayı bulamıyoruz! "E iyi de ezberledik işte, mavi-A-30'a park etmiştik" diyoruz ama beynimiz çorba olmuş, ne mavi, ne A, ne de 30 var ortalıkta. O sadece birkaç dakika süren karışıklık bana sanki onbeş dakika gibi geldi ve nasıl utandım yahu. Kızcağızın aklından "ben ne şaşkın bir aileye düşmüşüm, daha arabalarını bulamıyorlar" diye düşündüğünü (Fransızca tabii :p) düşündükçe, yerlerin yarılmasını ne çok istedim yarabbimmm... Bir görevliden yardım isterken, görevlinin yakışıklı ve kibar oluşuyla durumu telafi ettiğimizi varsaymak da ne demek oluyordu anlamadım, ama düştüğümüz o park denizinde sarılabileceğim tek yılan oydu o anda. İçimden "evladım, gördüğün gibi, bizde görevliler hep böyledir" diye gurur duyma perdesinin arkasına saklanmak işime geldi sanırım.
Hayırlısıyla yola koyulduk. Ama arabada çıt çıkmıyor. Baktık ki o ve kızım azıcık ıkınık duruyorlar, mecburen eşim ve ben dalmaya başladık olaya. Sanırsınız ki, araba değil, simultane tercüme odası: ingilizce, almanca, fransızca. Eşim almancadan girdi, ben malum nerden...

Annesi hemşire, babası itfaiyeci, ağbisi jandarma... Bir aksilik olmaz da, iade-i ziyaret olarak bizimkiler de ilkbaharda gidebilecek olurlarsa, kızım emin ellerde olacak yani :)
Annesi 20 yaşında bir ağbi, 16 yaşında bir kız ve 12 yaşında bir erkek çocuktan sonra, dördüncü bebeğine hamile. Hımm ilginç... Aslında Şubat'ta doğması gerekiyormuş, ama annede sorunlar varmış, Ocak'ta doğurtacaklarmış. Peki, hadi rast gelsin bakalım...

"Sor bakalım acıkmış mı?" dedim kızıma. Sordu.
"Az acıkmış."
"Sor bakalım, yemek mi ister, ıvır zıvır birşeyler mi?"
"Aa yok acıkmamış, yanlış anlamışım."
"Yeseydi birşeyler, vakit geçerdi."
"Anne, acıkmamış, n'apayım."
"Sor bakalım, orada havalar nasılmış?"
"Çok soğukmuş."
"Aman iyi bari, burada üşümez."
"Sor bakalım, buraya vardığını ailesine haber vermiş mi."
"Cepten mesaj atmış."
"Hah iyi, merak etmesin tabii insanlar orada."


Eve gelince bize hediye olarak getirdiği üç çeşit kahve ve çikolataları verdi. Ben de hediye almaktan feci utanırım. E vallahi dayanamadım sarıldım, öptüm artık. Üç kere de "mersi boku" dedim. Eşyalarını yerleştirdikten, evde biraz sohbet ettikten sonra yürüyüşe çıkardık. Kordon'a kadar yürüdük. Kafeler insan kaynıyordu. Biz de bir kafeye oturduk, kızlar sıcak çikolata istedi. Biz de çay keyfi yaptık eşimle (hani şu eskiden 'abicim' dediğim adam :D)
Evde iki kız oda sohbetine daldılar. Ohh biz de BKM Mutfak izleyerek, dinlenmeye çalıştık :) O arada kızımın Fransızca ödevine yardım etti (itiraf: resmen o yaptı). Nasıl dayanışma ama ;)

İnsan, yabancı bir misafiri gelince, kendine/evine/çevreye/memlekete/herkese farklı bir gözle bakmaya başlıyor. Bunu aştığımı sanıyordum ama azalmakla birlikte hâlâ yaşıyorum. Kâh eleştirel, kâh daha bir değer bilir bakış açıları geliyor bir anda aklıma. Burada yaşayıp durduğumuz için göre göre kanıksadığımız, ne güzel ya da ne çirkin olduğunu görmez/fark etmez olduğumuz şeyleri fark eder oluyorum. Hoşuma da gidiyor bu aslında. Çünkü ben her türlü soruna rağmen seviyorum buraları da, buranın insanını da. Ömrümde iki kez iş icabı yurtdışında kalıcı yaşama fırsatı yakaladığım halde, hiç istememiştim; hâlâ da aynı fikirdeyim. Tersine onlar gelsin de görsünler, ne güzel bir ülkemiz var.

Bunları düşüne düşüne balkondan el salladım, iki kızım okul servisini beklerlerken. Ayyy kıza "Allah zihin açıklığı versin, demedim.. Amaan zaten tercümesi de zor.." :)))

10 yorum:

  1. halinizi hayal ettim de:) BKM mutfak ta neymiş yaaaaa,siz daha eğlencelisiniz valla:)))))

    YanıtlaSil
  2. :))))) hadi bize gel Cepaynacım...

    YanıtlaSil
  3. Çok hoşşunuz gerçekten. Sizin evin halleri keyifli olsa gerek bu aralar:) Ağrıyıp duran dizime rağmen güldürdünüz beni. İyi bir hafta dileğiyle...

    YanıtlaSil
  4. bayan telaşe müdürü :) türkler misafir ağırlıycam diye yırtınır. kızı 100 kilo yapıp fransaya postalayın :)))

    YanıtlaSil
  5. Leylak Dalı, gerçekten de çok keyifli.. Aman yeter ki, bir aksilik olmadan sağ salim yollayalım evine. Dizinizi de alın, bize gelin. Unuttururuz biz onun ağrısını :)

    Syrakusa, kız az yiyor.. Ben de klasik biri değilimdir; ille de yedireyim diye ısrar etmeyi hiç beceremem, becermek de istemem. Koyarım her şeyi ortaya, buyursunlar derim, o kadar. O yüzden 100 kilo zor yani :))

    YanıtlaSil
  6. "Le Pınar" ile yardımına gelebiliriz :)
    (Pere Lachaise'deki fotoğraftan sonra adı Le Pınar olarak kaldı...)

    YanıtlaSil
  7. :))))) bende de öyle bi âdet vardır.. Fransızca girdi mi olaya, önüne ardına le, la, de la eklemeden duramam.. E o zaman bonne anniversaire amacına ulaştı, yaşasınn!! :)
    Bienvenue AidaSalem :)

    YanıtlaSil
  8. Son yazımı tanıdığım blogculara ayırdım. Sizinle ilgili de ufacık bir yazı var. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  9. dramedya olmuş :))))

    la kolaylıklar...

    YanıtlaSil
  10. Tatlı Deli Anne'cim, sağolasın.. okudum.. ve yazdım sana :)

    deepblueeagle, le sağol :))

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)