25 Mart 2015 Çarşamba

İZMİR-İSTANBUL-İZMİR tefrika no.2

İstanbul tefrikasına devam:
En son, havalimanı servisine zar zor yetiştiğim noktada kalmıştım. Otobüsün dışında nefesimin sakinlemesini beklerken, şoför no.6 da diyor ki “bir an önce binin, dolmak üzere.” Bir baktım uzaktan elde valiz, gelenler var. Hemen otobüse uçtum, oturdum. Arkamdan gelenlere yer kalmadı. Zaten o son koltuk benim hakkımdı; olmasaydı da alacaktım, o ayrı. Yanına oturduğum genç kız, THY hostesi idi; kulaklıkları takmış cıstak cıstak müzik dinliyordu. Ayrıca her hostes gibi, sanki hayatı hep hostes olarak yaşıyormuş gibi, dinamik/ temiz/ disiplinli/ asla yorulmaz/ asla uykusu gelmez/ asla acıkmaz bir görünüm. Yola çıktıktan bir süre sonra, annesi aradı. Ona anlatışından anladım ki, servis başka yoldan gidiyor: “Ne?? Servis de mi beni kandırıyor?” diye düşünmedim değil :p Yeni seçtiği güzergahta da trafik felç olmaktan çıkıp, bitkisel hayata girmiş. Bu trafik zekeratta artık, çağırın papazı, günahlarından arınsın bari… İyi de ben niye bu ölüme tanık olmak zorundayım arkadaş? Artık helva yemek istiyorum! Bir süre sonra ben tabii kıpırdanmaya başladım, öf pöf halleri. E haliyle kıza bulaşmadan edemedim, ne de olsa o sinirlerini aldırmış bir hostesti ve belki beni gevşetirdi. Yükselen basıncımı düşürebilir, maskemi önce bana takıp, sonra da artık yanımda olmayan çocuklarımınkini de yanıma kumanya olarak verebilirdi. Otobüsten açılacak kaydıraklı hava yastığından ilk önce ben inmek isteyebilirdim. Denize inmek bile çok daha sevimli olabilirdi. 20 metrelik mesafeyi 20 dakikada alınca, hostes de kesmedi, şoför no.6’nın yanına gittim.
Ben: “17:00’de alana varır mıyız?”
No.6: “İnşallah”
Ben: (“inşallah” mı??) “Yol niye böyle?”
No.6: “Nevruz kutlamaları nedeniyle sahil yolu kapalı.”
Allah’ım! Bu şehirde, araba trafiğine açık yola “açık” diyorlar. Peki ya ilerlemeyen trafiğe hangi sıfat?
Hostese durumu bildirdim, isterse tüm otobüse anons etme fırsatı sundum ama istemedi. Meğer onun da Kiev uçağına yetişmesi gerekiyormuş. Hangimizin durumu daha vahim diye düşünürken, onunki ağır bastı. Yetişemezse siciline işleniyormuş. Gecikme durumunu bildirip, anlayış bekleme hakkı da vermiyorlarmış. O gidemezse, nöbetçi bir dinamik hostes gidiyormuş. Akşama da geri dönecekmiş. Kiev’i hiç görmemiş. Ama Muhittin amcası İzmir’de olduğu için İzmir’i bilirmiş. Buralar Balat’mış. Metroyla gidilse zart diye gidilirmiş.
Bir yandan da otobüs sakinlerine bakıyorum; kimsenin telaş ettiği yok. Yeni evli oldukları alenen belli bir çiftin, kadın olanı, kolunu kocasının boynundan dolamış, zıt yöndeki kulağını gıdıklıyor, adam öylece duruyor, diğer elinde de cep telefonu. Kuzey ülkelerindenmiş gibi duran soğukkanlı amcada da en ufak bir gerginlik yok. Onun önünde bebeğiyle oynayan bir kadın. Diğerleri sanki şehir turuna çıkmış gibi bakınıyor. Dedim, “herhalde, bu otobüsün kurbanları biziz ve bize kamera şakası yapıyorlar.” Kameraya el sallamaya ve bunun gerçek olmadığını duymaya o kadar hazırım ki.  O ne!! Yol açıldı!! Yaşasın! O ne!! Yol gene kapandı!! Olamazzz!! Bunun gibi 4-5 şoklama yaşadık. Hostese, nasılsa geç kalacağımızı, gidip birlikte bir kahve keyfi yapmayı teklif edecek kadar kaynaştım. O da olmadı, gel benimle İzmir’e, Muhittin amcanı kolaçan edersin, dedim. Kızcağız habire gülüyor. O güldükçe ben gülüyorum. İki büklümüz artık. Bir yere geldik, insanlar insanlar insanlar… Burası ne böyle dedim. Şirinevler dedi. Orası bence İstanbul’un nüfus patlaması olan yeri. Ama meğerse yakında metrobüs durağı varmış. Haa tamam şimdi oldu, bilirim metrobüs ülkesinin halkını. Ben artık kendimi tam, “tamam yahu, napalım, ucuza kapattım diye sevindiğim biletimi uçak şirketine armağan eder, yeni bir biletle şahane bir kazık yer, eve dönerim” diye sakinleştirmeye girişmiştim ki, ufukta havalimanının kapısı göründü!! “Daha adını bile bilmiyorum” romantizmiyle, birbirimize isimlerimizi bağışladık. Sarıldık, öpüştük. Ne de olsa 1.5 saatlik bir kader ortaklığımız olmuştu. “Evladım varınca haber et de merak etmiyim” dedim. Kız “cool hostes”likten tamamen çıkmış bir halde gülmekte. Birbirimizden ayrılmak zor geldi ama mecburuz L Valizimi aldığım gibi alana girişimi görenler, “bu kadını Gezi Parkı’nın orada da gördüm, gene koşuyordu” demiş olabilirler, haklılar.

Bundan bir sonrası uçağa biniş ve yolculuk…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hadi söyleyin bi şeyler :)