2 Ocak 2013 Çarşamba

ÇORAPLAR FORA!

Klasiktir ama yaygın değildir: Geleceğe mektup yazmak... Bir anlamda geleceğe olan merak, geleceği yönlendirme isteği, gelecekte istenenlerle ilgili, hani şu evrene mesaj gönderme, kim bilir belki bu sayede olumsuzluklarla ilgili kaderi değiştirmeye çalışma çabası yüzünden de yazılır. Bu mektup yazılırken, bir yandan gelecek mutlu bir film gibi kurgulanır, bir yandan "acaba gerçekleşir mi?" diye de merak edilir. Ben daha önce "geleceğime mektup" yazmadım hiç ("Gideceğime" de desem olurmuş aslında). Peki bunları nereden mi biliyorum? Ne bileyim yahu, hepsi tahminden ibaret. Ama ben açıkçası öyle bilindik şeyler üzerinden bir mektup yazmak istemiyorum. Bilindik şeyleri, bir tek ben değil, hepimiz biliyoruz; tekrar etmenin anlamı yok. Tamam, hepimiz tüm sevdiklerimizle birlikte sağlıklı, mutlu, huzurlu, bol kazançlı, başarılı bir gelecek istiyoruz, öyle değil mi? Ayrıntılarda yollarımız ayrılabilir, o kadarına karışamam, kendime de karıştırtmam valla.

"Sevgili Gelecek,
(Daha ilk satırdan fiyasko! Sanki "sevgili" bir insan da, gelmesi bekleniyor gibi oldu. Neyse önlere ilerleyelim.)

Eninde sonunda geleceğini biliyoruz. Hatta sürekli gelme halindesin de, biz sana hâlâ bir türlü gelememiş muamelesi yapmakla meşgulüz. Bugün düne göre gelecek idi, yarın bugüne göre gelecek. Bu mantıkla en az beş satır doldururum da, değmez. Anlayan anladı. Yani demem o ki, biz niye ha bre, zaten yaşamakta olduğumuz zaman dilimini kale almıyoruz da, seninle kafayı bozduk ki? Halihazırda, hatta benim sana yazdığım şu anda dahi sen sürekli gelmekte ve yaşanmaktasın. Sana niye "çıkmaz ayın çarşambası" ya da bir türlü gelemeyen Godot imişsin gibi davranıyoruz ki? Gogol, bence, "Godot'yu Beklerken" derken geleceğin G'sine dikkat çekmek istemişti ve bunu ben anlamış durumdayım. Kendimle gurur duyuyorum. Bu mektubu okuyan kişi de benim bu parlak buluşumdan yararlandı ya, daha ne isterim... Ne istemem ki yahu! Gurur ve mutluluk karın doyurmaz.

Kusura bakma ama sevgili gelecek, çok kalleşsin. On yüz milyon yıl önce seni kim türettiyse, başımıza çorap örmüş. Ayaklar baş olunca, çorap da başa örülür oldu tabii. O çorabı da bir giymişiz, çıkarabilene aşk olsun. Örene mi, örülene mi kızsam bilemedim. İnsan evlâdı, ha babam de babam çalışsın dursun ve şimdikinden daha iyi olsun diye bir kavram yaratmak gerekmiş de, herkes bununla oyalanadursun istenmiş sanki. Senin bunda bir suçun yok tabii. Çocukken "ben büyüyünce..." ile başlayan cümlelere sardıran büyükler yüzünden, daha bir damla insanken, sana bel bağlamalar, hayal kurmalar ve daha donunu toplayamazken gelecek planlarına gark ettirmelerle başlarsın. Bir tanecik çocuğu büyüyünce doktor olmak istiyor diye mutluluktan zıplayan ve etrafa gurur dolu bakışlar fırlatan ebeveynler, doktor olmayan o çocuğu nasıl hırpalıyorlar biliyor musun sen? Ya da tam tersi, büyüyünce, uyduruk olarak gördüğü bir mesleğin hayalini kuran çocukların ebeveynlerinin yaşadığı depresyondan haberin var mı?
İşte başa örülen çorabın yakalandıktan sonra, polis merkezindeki teşhiri. Uyarmak boynumun borcu ve bir insanlık göreviydi.


Evlenip çoluk çocuğa karışsın diye pembe panjurlu evleri rüyalarından çıkarmayan genç kızlar için diyecek bir sözün var mı? Yok değil mi? Olsa da sus! Sakın konuşma, yaptın yapacağını! Zetina dikiş makinesi de cabası...
Peki ya, denizde yatı, Kordon'da katı, atı avradı hayal eden yağız delikanlıların hışmından kurtulabilecek misin? Gün olur devran döner, alırlar öçlerini.
Çocukluğundan itibaren hayal ettiği mesleğe, öyle ha deyince sahip olunamayacağını öğreten ve kendine mahkûm eden ÖSS kılıklı "gelecek katili"ne ne demeli? Bu aşkın katili sensin, teslim ol suçlusu sensin!

"Geliyorum, geleceğim" der oyalarsın, hepimizin başında Demokles'in kılıcı gibi sallanırsın. Sanki dönülmez akşamın ufku gibi uzakta parlar durursun. Hâlbuki sen hep buradasın ama bizimle saklambaç oynarsın. Sende öyle bir ego var ki, öyle bir megalomansın ki, kendine daha da dikkat çekmek için Mayalarla bir olup, kıyamet savsatasıyla beynimizi yedin durdun. Yoksa sen Şirinceli esnafın ticari emellerinin elinde oyuncak mı oldun? Yoksa sonunda seni de mi kafaladılar? İnşallah öyledir de, yüreğime sular serpilsin.

Valla istediğin kadar ayak oyunu yap, seni takmıyorum. Gelmeni beklemiyorum, çünkü dedim ya, sen zaten hep aramızdasın. Ben sadece "seninle baş edebilecek gücüm var olsun, yeter" diyorum. Dilek ve hayallerimin gerçekleşmesini senden değil, kendimden bekliyorum. Seninle kavga edeceğime, kendimle ederim daha iyidir. Ne oldi, rengin soldi? Geleceğin varsa göreceğin de var. Sende bir gelecek göremiyorum ben ayrıca. Biz yoksak, sen de yoksun. O yüzden bize iyi davransan iyi olur. Bir yürü git ya, geleceğin falan yok senin.

Hadi hayırlı tıraşlar! Git bu tıraşları Mars'ta falan yapmaya başla. Mars'a yolculuk yakında başlayacak. Üç senede varılacakmış, ama arada kozmik radyasyona maruz kalırsan Alzheimer riski varmış. İnşallah maruz kalırsın. Dünya'daki vaktin doldu anacım.

Selâmetle."

Bu arada, "gelecek" kavramına kafayı takmış ve bundan kurtulamayan insan evlâtları, bu sözüm size: Geleceğe güvenmeyin, ne yapmanız gerekiyorsa şimdi yapın. Ha bir de öyle birilerine kızınca gelmişine geçmişine kızacağınıza, "gelecek"e kızın da haddini bilsin artık. Artık birlik olma zamanıdır! Geleceğin iktidarını alaşağı etme zamanıdır! Örülen çorabı fıydırıp atma zamanıdır! Hepimiz Bugünüz!

Yineee de şahhlanıyoor ammaaan!!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hadi söyleyin bi şeyler :)