10 Aralık 2010 Cuma

UMARIM ÜTÜ FİŞTE DEĞİLDİ

Takıntılarımız var di mi? Yapmazsak rahat edemediğimiz şeyler, belki de saçmalıklar. Ama ı ıhh ille de yapılacak. Bazen de kendimize hakim olabilirsek, es geçmeyi göze alırız. Alır mıyız? Ben almaya çalışıyorum açıkçası; boş ver, yapmazsam bir şey olmayacak rahat ol, deyip yürüyüp gidiyorum.

Genelde deli bir düzen hastası değilim, ama düzensiz de değilim. Evden ya da işyerinden çıkarken, döndüğümde düzgün görünsün diye bir isteğim hep olmuştur. Hele de tatile gidiliyorsa, geldiğimde ekstra iş çıkmasın diye, ayrı bir özen gösteririm. Her sabah evden ayrılırken, her odadan çıkışımda döner bir arkama bakarım; yan yamuk kalmış bir şey var mı diye. Ya da gece yatmadan önce salona bir göz atmadan duramam. Şekerleme örtüsü, kaykılma minderleri vs düzgün olmalı. Her ne kadar ev halkına bu konuda zilyon kez uyarıda bulundumsa da, başarı düzeyi pek yüksek değil. Ha ben de n'apar oldum: "Tamam kızım, sen de takılma. Bak insanlar nasıl da rahat. Sen niye debeleniyorsun ki, ne kaybediyorsun, ya da kazanıyorsun?" demeye çalışıp, bunun takıntı kategorisinden çıkmasını sağlamaya çalışıyorum. Peki ya benim bundaki başarı düzeyim ne? 10 üstünden 3..
Salondan gece en son ben çıkıyorsam, kullandığım örtüyü ya da minderi aynen bıraktığım oluyor. Örtü aynen sağa atılmış vaziyette, minderde kafa iziyle (ıy ne gıcık). Ya o ne şımarıkça bir sevinç, ne güzel bir "bana ne yaa" vurdumduymazlığı, nasıl tatlı bir boşvermişlik. Valla güzel.. Ama dedim ya, pek başarılı değilim. Demek ki düzeltirsem daha mutlu oluyorum, deyip, kendimi zorla şımarıklığa sevk edeceğim diye de ıkındığım yok.

Hani aslında bundan kasıt, takıntılı bir düzen meraklısı olmamayı başarabilmek. Ha aslında şu da var: evde yetişmekte olan yaş ağaçları eğeceğim arzusu. Çocuklar ne görürse, onu bilirler inancımdan dolayı, savruk ve kıymet bilmez olmasınlar istiyorum aynı zamanda. Rol modelliğimin üzerine düşen görevi içime sinerek uygulama isteği. Evdeki ergengillerin giysilerini fırlatmalarını anlayabilmiş değilim, ama bulaşmamaya da çalışıyorum. Bunun dönemsel olduğunu, bu şekilde bir düzen tutturduklarını, böyle mutlu olduklarını söyleyip duruyorum kendime. Arkalarından odalarına girip düzeltmiyorum da; ya da uyduruk düzeltmiş olsalar da, elden geçirmiyorum. Valla kitaplar öyle diyor; o zaman çocuk milleti güvensiz olurmuş. Neme lazım.. Amaaa görüp görüp de sinirim ayaklanmasın diye, kapılarını kapatıp, eşyaların kendi aralarında vur patlatıp çal oynamalarına izin veriyorum. Ya sabır.. Giysileri ters çıkarıp bırakmanın, işlerin ters gitmesine neden olacağı batılına olan inancımdan da kurtulamıyorum. Büyüklerimiz öyle demiş zamanında. Ben de ne safmışım, inanmışım. Amaç düzenliliğe alıştırmakmış, gayet de güzel başarmışlar. Şimdikiler hayatta yemiyor bunu.

Terlik çıkarma... Evden çıkarken terliklerimi yanyana ve düzgün bırakmazsam hayatta rahat edemem. İsmi lazım değil, zaten söylesem de tanıyan çıkmaz aranızda; bana yakınlığı lazım değil diyeyim en iyisi: bir hanımefendi var ki, anam babam offf... Bize geldiklerinin herrr defasında o terlikleri çıkarıp, her biri bir yerde bırakıp gitmiyor mu! (dedikodist oldum bi anda). Bayanlara yakışmıyor be dostlar..

Bakliyat saklama... Her cinsten bakliyata da kavanoz yetişmiyor. Kavanoz yetişse, yer bulunamıyor. E o zaman da poşetinde saklamak gerekiyor di mi... Ha işte onları içinde mümkün olduğunca hava bırakmadan sımsıkı katlayıp, sıkıca lastiklerim ben. Poşetin dışında yazan yazısını da okunabilir şekilde katlarım ki, anında içinde ne olduğunu anlayayım diye (gittikçe sapıtmaya başladım). Yapmazsam ziyan olacakmış gibi gelir. Savaş ve kıtlık da görmedim ama, ziyandan ve israftan çekinmişimdir hep (anneannem rahmet istedi).

Kapaklı kalemleri kapağı açık bırakamamm... Poposundan tıklamalı olanları içine sokmadan bırakamam.
Yıkadığım bıçakları, kaşıklığın içine dik koyamam, bulaşıklığın içine eğimli bırakırım ki, ani bir hareketle elimize batmasın diye.

Amaa yamuk çerçeve olayında kendi kendime telkin terapisinden başarıyla mezun oldum diyebilirim :) Gördüğümde gülümseyip geçiyorum. Kapağı açık diş macununu da iplemez oldum, iyi oldu.

Yazdıkça ne saçmalıklarım olduğunu fark ettim. Bunları yazacağımı bilmiyordum valla. Öylesine başlamıştım; ilerledikçe kendimle yüzleştim. Planlı ve her satırı önceden aklımda sıraya girmiş şekilde başlamam yazmalara. Ve yazmaya başlamak her defasında sonunu benim bile bilmediğim bir maceradır benim için. Bugünkü yazıyla da self servis bir deşarjla kendimi yine şaşırtmış vaziyetteyim. Ama her yazıda takıntım olan imla ve noktalamaları yüz kere kontrol etmedim diyemem. Fiil çekimleri, mantık zinciri, virgül/nokta vs, dahi anlamındaki -de ve -da'ların kontrolu, şu bu derken, kendimce tatmin olduğum bir şekilde bu takıntılı yazıma son verirken, her gün bir şey yazmak isteme takıntıma selam ederim.

(Not: Fotoğraflar, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nun birkaç sene önce oynadığı "Tak Tak Takıntı" isimli oyundan ve Jack Nicholson/Helen Hunt'ın başrollerde oynadığı "As Good As It Gets" isimli filmden. İkisi de çok güzeldi.)

31 yorum:

  1. arkadaşım ben de gece yatmadan, evden çıkmadan, tatile gitmeden aynı takıtılar içindeyim/içindeydim birz.. lakin giderek bir yayvanlı geliyor üstüme.. hoşuma da gdiyor bu halim

    YanıtlaSil
  2. Yetişmek mümkün değil her şeye.. o yüzden yayvanlığa yanaşmakta fayda var :))

    YanıtlaSil
  3. Takıntıdan çok düzeni seviyorsunuz bence.Bütün bunları kendi mutluluğunuz için yaptığınızı düşünüp ev halkına baskı uygulamazsanız hiç sorun yok. Ben emekli olduğumdan beri bu konuda biraz rahat bıraktım hem kendimi hem etrafımı. Yapabildiğim kadar. Hayat geçiyor.

    YanıtlaSil
  4. Aslında mikrofonu ev halkına uzatsanız, benim bu hallerimden şikayet etmeyeceklerdir. Çünkü onları sıkma dozuna vardırmıyorum Allah'tan.. Her şeyi anneden ya da babadan beklememeleri gerektiğini anlamalarını, yalnız kaldıklarında (şehir dışında okumak olabilir, yalnız yaşamak olabilir, evlilik hayatları olabilir vs vs), oturmuş alışkanlıkları olsun istiyorum.

    Diğer takıldıklarım da zaten bir beni yorar o kadar :))
    Haklısınız, hayat geçiyor.. gittikçe daha iyi anlıyorum bunu.. sağolun!! :)

    YanıtlaSil
  5. obsesifler kulüp kursak iktidara yürürüz :))

    YanıtlaSil
  6. Şİrin arayış ve iç hesaplaşmalarıyla, bir yandan özeleştiri yaparken bir yandan da öz benliği kaybetmeden günlük yaşamı sürdürme çabalarınızı o kadar doğal bir üslupla anlatmışsınız ki. Bayıldım bu yazıya...
    İyi hafta sonları diliyorum.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  7. Asuman hanım, çok teşekkür ederim.. Bu yazdıklarınızla bana ışık tuttunuz inanın!! sağolun! :)
    Size de çok güzel bir hafta sonu diliyorum... :)

    YanıtlaSil
  8. seninki takıntılı olmak değil düzenli olmak sadece. sen beni görmedin tabi ondan böyle düşünüyorsun.

    ben=takıntı :))

    YanıtlaSil
  9. El ele tutuşup, "hoooşgeldiinn depresif ayuu" dermişiz :)))

    YanıtlaSil
  10. kendimi düşündüm yazıyı okuyunca da:)))
    canım ne isterse yapar,istemiyorsa bırakırım:)))
    kabul,dağınığım:P

    YanıtlaSil
  11. Bence toplamamakla iyi ediyorsun çünkü gerçekten bir süre sonra kendisi toplamak zorunda hissediyor. Bırak dağınık kalsın :)

    YanıtlaSil
  12. genel olarak dağınık bir insan değilimdir ama canım istemezse öyle de güzel döner arkamı giderim ki peehh!!
    paşa gönlüm sağ olsun valla :)
    ama benim yerime sevgili kişisi yaparsa koşa koşa gider düzeltirim ya da bir şekilde düzeltiririm o da ayrııı :)O'nu bırakırsan ev ayaklanır da yürümeye başlar mazallah!!

    YanıtlaSil
  13. Metin çok akıcıydı, soluksuz okudum, yazma moduna girdiğinizi hissettim, yazıda kalmak takıntı olur mu, olmasını isterdik öyle değil mi :) Takıntıya dair anahtar düşünceyse, takıntılar dönemseldir, sevgiler...

    YanıtlaSil
  14. Tatile giderken evi düzenli bırakmaya gayret ederim çok acil çıkılmamışsa. Onun dışında badanaya kalkıp eşyaları evin ortasına yığmışken biri "hadi sinemaya" desin, anında bırakır çıkarım:)) Böyle de gezentiyim. Evin düzenli olması hoşuma gider ama o kadar da sıkmam, ruh halime göre değişir. Lakin çok ciddi bir takıntım var, bulaşık makinesi yerleştirmek. Kaşık-bıçak sepetinde herşeyin yeri ayrıdır, aynı cins tabaklar arka arkaya konur. Kazara benim dışımda biri yerleştirdiyse boşaltır tekrar yerleştiririm. Ha bir de çamaşır asarken aynı ipe aynı renk mandal olmalı. eh bu kadar manyaklık da bana yeter:))

    YanıtlaSil
  15. Cepaynacım, ohhh ne mutlu valla sana :))

    YanıtlaSil
  16. Hah bak, genç gencin halinden nasıl da anlıyor ;) Francesca'cım sağolasın, bunu öğrendiğim iyi oldu.. Ben de böyle tahmin ediyordum ama yine de emin değildim.. Yani tahminden çok bir ümitti bu benim için :)

    YanıtlaSil
  17. NzN'cım, paşa gönlünden öperim seni :)

    YanıtlaSil
  18. Nessuno, aslında haklısın galiba.. takıntıların hep aynı ebatta kalmadığını fark ettim sayende..
    hımm valla ilginç yahu :)

    sağol...

    YanıtlaSil
  19. Leylaaaak :))) güldürdün geneee... :)))

    Bulaşık makinesi konusunda aynıyız.. ama mandal konusunda korkuttun beni :))) sal gitsin.. sana her biri farklı renkte 50 tane mandal hediye etsek, anında çöpe atarsın herhalde :)))

    YanıtlaSil
  20. hohoho leylak hanım benım bi degişik versiyonummus.. :) ama sizin kdr taktıklarım da olmuyo deil bazen. ben d eyazı yazarken paragraf yapmazsam ölürüm:)

    YanıtlaSil
  21. yok aslında birbirimizden farkımız ;))

    YanıtlaSil
  22. mailinizi beklerim müge hanımcım.. =)

    YanıtlaSil
  23. Müge,

    ultra bir enerjin var ve ben yetişemiyorum.. yazılarındaki bu enerjiye ama en çok da içtenliğe hayran oldum.. sanırım olmaya da devam edeceğim.. neden bunları söylüyorum? insanın bazen "tamam işte çok yakın bir ruh" yakaladım kendime dediği olur ya.. herkese olur mu bilmem.. ama senin blogunda bu akşam bana oldu bu.

    Hep böyle yaşa! O güzel enerjin (ki Uzakdoğu hayranı ağzıyla söylemiyorum bunu) sonsuz olsun..

    sevgiyle..

    YanıtlaSil
  24. Ozan, inan hâlâ bana da bilgi vermiş değil oğlum.. çok da canı çekmiyor o projeyi, sanırım ondan da ilgilenmiyor.. hocayı göremedim deyip duruyor :))) aklımdaa yani..
    çok sağol ilgilendiğin için :)

    YanıtlaSil
  25. Canım Zui,
    Ne güzel şeyler yazmışsın böyle!!!! Hem çok sevindim, hem de çokk mutlu oldum..

    O çok yakın bulduğun ruhu kaçırmamanı dilerim.. Umarım hep böyle hissedersin. Ben de her yazımdan sonra bunu merak edeceğim artık :)

    Enerji.. benim için sihirli bir kelime.. asla kaybetmek istemediğim şey..

    ÇOK SAĞOL...

    :)

    YanıtlaSil
  26. Muge inanir misin senin yaptigin cogu seyi ben de yapiyorum. Sanirim evden ciktiginda kapiyi kapattigi an aklindan ocakta birsey kaldi mi acaba diye gecirmeyen yoktur!
    Benim sikca yaptigim seylerden biri de disarda biryerde oturuyorsam cafe rest.v.s. kalktigimda arkama donup bakarim birsey kalmis mi diye.

    YanıtlaSil
  27. Didem aynenn!!! Mutlaka yaparım ve düşünürüm bunları :)) Hatta bazen abartıp, bir de yerlere eğilir bakarım, bir şey düşmüş müdür diye :)

    YanıtlaSil
  28. Bu takıntıların hepsi bende de vardı.O batıl inançlarla büyüdü bizim kuşak herhalde.aynı durumlardan bende de var çünkü hala etkisindeyim. Ama benim 11 yaşında kızım küçükken çok dağınıktı ve ben ne yaparsam yapayım düzene girmiyordu evim.Çıldırıyordum.Ama baktım olacağı yok.kendime sıkıntı yapıyorum relaks olmaya karar verdim.Ama hala huylu huyundan vazgeçmese de eskiye göre daha rahatım sanıyorum.Şimdi büyük kızım derli toplu, arkadan gelen minik kızımız (4,5 yaşında) dağıtıyor her yeri.Ondan sonra da ben yoruluyorum siz toplayın diyor.Dağıtırken yorulmuyorsun ama diyoruz. onunsa hiç aldırdığı yok.ne yapayım geçiş dönemi diyerek, olduğunca yapmaya çalışıyorum bende.sağlık olsun.Yine de samimiyetinize hayran kaldım.Çok güzel anlatmışsınız.Huy olarak da kendimi buldum ama rahat olmak lazım rahatt.sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  29. Siz de çok samimisiniz!!! Çok teşekkür ederim, içtenlikle anlattığınız için.

    Yeter ki canları sağolsun değil mi... Bizden öğrenemezlerse, birileri öğretecektir mutlaka :))

    O 4.5 yaşındaki cimcimeyi de, düzene giren tatlı genç kızımızı da öpün benim için :)

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)