28 Aralık 2010 Salı

NiNA, KatheriNA, SvetlaNA.. ne na na na :)

Çehov'dan sonra şizoid dürtülerimizi galeyana getiren başka çalışmalarla tiyatro yolculuğum devam etmekte. Çehov'un melankolik ve depresif Nina'sından sonra, Shakespeare'in 'Huysuz Kız'ı Katherina ile tam bir pastörizasyon yaşadık. Nina karakterine bürünmek için ruhsal dip vurmalara adapte oluciiiz diye, kendimizi zorla bunalıma sokalım derken, Katherina ile şirret, ağzı bozuk, şımarık, enerjik ve ukala bir moda girmemiz gerekti. E bu da bünyede Pınar süt etkisi yaptı tabii :)) Sıcak soğuk şoklaması ile Nina'da kalan yüzümüzün, bir yanı sarkarken, diğer yanı Katherina ile 'kalk gidelim' diyordu. Bir nevi Mona Lisa etkisi deyip geçelim.

Bunların arasında diğer hocamızın verdiği ödevlerden biri de oyuncak ödeviydi biliyorsunuz. Svetlana olacağım derken, ortaya karışık babında, içimden rus aksanlı bir ingiliz dışarı fırlamak istemedi değil hani. Yalnız oyuncak ödevi gerçekten de ilginç devam etti. Çünkü her birimizin oyuncağından çıkan karakterleri kendimize uyarlamamız, yani o oyuncağımız biz olmamız istendi. Ben artık bir Svetlana idim. Ona verdiğim geçmişi, karakteri, genel duruş ve postürü, konuşma tarzını kendim oynamam gerekti. Üstüne üstlük, her birimiz o oyuncağın karakteriyle doğaçlama oynamaya maruz bırakıldık :)) Gerçekten de çok ilginç, komik ve beklenmedik sonuçlar çıktı. Hocamızı bu da kesmedi; herkes birer kez diğerinin oyuncağına büründü.

Oyuncakların ardından verilen ödev ise, kendi seçtiğimiz bir oyundan 3-4 dakikalık bir monolog ezberleyip, oynayacak hale gelmek idi. Ona bak, buna bak derken, ben Ariel Dorfman'ın "Ölüm ve Kız" adlı eserinde karar kıldım. Oyundaki ana karakterlerden Paulina'yı çalıştım. Oyun başlı başına çok derin anlamlı idi. Paulina da Nina ile Katherina arası bir karakterdi. Yani bir yanıyla depresif, diğer yanıyla cazgır. O yüzden zor olmadı, ama çok etkilendiğimi söylemem lazım.

Oynanacak karaktere girebilme yöntemlerini anlatırken, hocamızın bize yaptırdığı bir tarz meditasyonda, herkesin kendi monologundaki karakterin yerine geçmesini istedi. Çalışma bitip de, gözlerimi açtığımda aynen Paulina gibi ruhum acıyordu. Çünkü Şili'de diktatörlük zamanında yoğun işkenceye maruz kalmış ve bunun etkilerini üzerinden atamamış biriydi. Bu çalışmanın ardından monologumu vermemden sonra, izleyen arkadaşlarım ve hocam da bunu fark etti; herkes Paulina'yı gördü. Ders bitip de salondan çıkana kadar bendeki etkisi sürdü.

Şimdi bir toplama yapacak olursam, iki üç hafta içinde 13 farklı tipe girdik çıktık. Gündelik konuşmalarımızın arasına sürekli bu tiplerin konuşmaları kaçtı durdu. Şu an hiçbiri kalmadı bünyemde... Sadece duygu belleğime saklandılar. Sırada Arthur Miller'ın "Cadı Kazanı" ve Tennessee Williams'ın "Arzu Tramvayı" var.

"Şizofreniye bir iki" tramvayına bindik gidiyoruz :)) Ama bunun ruh, beden ve zihin kompleksine yaptığı faydayı anlatmam mümkün değil.

Dikkat ettim de tüm karakterlerin adı "na" ile bitiyor!! Amma rastlantı... Tamam başlık şu an belli oldu.
Bu arada yukarıdaki afiş tabii ki bize ait değil. Biz kiiiim, AST'da oynamak kim :) Bira sevmem demiştim ama araya Efes reklamı da almışım :))))

15 yorum:

  1. bu ne enerji böyle, yazıdan enerji fışkırıyor.ben okurken yoruldum, ama siz yorulmuyorsunuz.bana da sizi alkışlamak kalıyor. bu yazdıklarınız bana lise yıllarında oynadığımız oyunu hatırlattı.hayatımın en keyifli dönemlerinden biriydi.

    YanıtlaSil
  2. vay canına, ne kadar zor ödevler veriyorlar, yani ben olsaydım acayip zorlanırdım hele ki doğaçlama, üniversitedeyken bende tüyatro kulübündeydim üç dört ay devam ettim, hep hayalimdir aslında sahnede olmak, biz de önce medtasyon yoga karışımı birşeyler yapardık, ses çalışmsı derken her gün bir uygulama öğrenirdik, br gün yoganın sonunda hoca dediki, şimdi burası bir köy meydanı ve sizde birer köylüsünüz herkes kendine bir rol düşünsün ve kalktığında oynasın konuşmak yok ama, hocanın seçtiği kişiler seslendirecek sadece, herkes bir rol buldu kendine, birkaçı kahvede oturdu tavlaya, biri köyün delisi oldu, kadınar ekmek filan pişiriyordu ha ben mi ne oldum, mal gib kaldım afedersiniz:) haftaya da bıraktım şimdi tiyatrodan çıkmıyorum ama seyirci olarak:) ve acayip takdir ediyorum oyunculuğu,. Senin anlattıklarında gerçekten yetenek istiyor ve sende bu yeteneğin olduğu o kadar belliki, keşke oyununuzu izleme fırsatımız olsa:))

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Kara Kitap teşekkür ederim.. Biliyorsunuz işte nasıl bir zevk ve keyif ;)

    Sinemcim, çok tatlısın :)) keşke sen de koyunları falan gütseydin :))) ya da kümesten yımırta toplasaydın..
    Bunlar sadece minik çalışmalar.. Henüz ufukta oyun görünmüyor.. Yine de sağol ve keşke :)

    YanıtlaSil
  4. sen anlattıkça kendimi düşlüyorum ve merak ediyorum yapabilir miyim acaba diye??? Süpersin; ne güzel bir merak ne güzel bir uğraş; aldığın hazzı tahmin edebiliyorum; ve gerçekten o anki halinizi seyretmek çok hoş olurdu...

    YanıtlaSil
  5. çok güzel yaaa, okurken bile kendimden geçtim. izlemek isterdim seni Svetlana ve Paulina iken.

    YanıtlaSil
  6. Nina,Katherina,Svetlana,Paulina derken bir de bakmışsın Mügena oluvermiyesin? Şaka bir yana nasıl keyifli ve yorucu.Üstelik yetenek gerektirir.aratıcı olmayı üstüne eklemeyi de.Eğer bunların hepsi olursa bir de bakmışsın geleceğin Yıldız Kenteri oluvermişsin.Neden olmasın.Yeni yılda hayallerinin gerçeğe dönüşmesi dileklerimle sevgiler DS

    YanıtlaSil
  7. Seneler önce ben de Ayla Algan'ın bir atölyesine katılmıştım. Nasıl da aklımdan çıkmış. Hislerini okurken hatırlayıverdim aniden. Hafıza böyle bir şey işte...

    Vaya Con Dios'a da bayılırım:)
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  8. Kunegond'cuğum, Ayla Algan'ın atölyesine katılabilmeyi uzun süre çok istedim, özendim, burnumu çekip durdum :) Ama coğrafi koşulları ve hâlâ neye burnumu çekip durduğumu çok iyi biliyorsun :(
    Allah'tan Vaya Con Dios atölye çalışması yapmıyor; yoksa bir de ona özenecektim galiba :))
    Benden de çok sevgiler...

    YanıtlaSil
  9. Güzel uğraşlar arkadaşım, hem de çok güzel uğraşlar.. Bir de Anatasia olmak var, Natalya:)

    YanıtlaSil
  10. mügecim sitemde herdiyen seni bekliyor:)
    http://miyozu.blogspot.com

    YanıtlaSil
  11. Anlatimin bir harika. Esprili uslubuna bayiliyorum Muge.
    Dogaclama oynamak sanirim en zoru degil mi? Yoksa daha mi kolay?

    YanıtlaSil
  12. Didemcim doğaçlama daha kolay çünkü ezber gerektirmiyor.. hem de daha eğlenceli oluyor.. kafana göre takılıyorsun :)

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)