20 Aralık 2010 Pazartesi

BU MİM BAŞKA MİM--KURGULATAN MİM

Talimatname: Önce şu adrese gidilecek,sonra gelinip buradan devam edilecek. Hatta ayrıca diğer devam yazıları da iyice merak edilip, onlara da ziyaret yapılacak. "Aynadaki Aksim" ödev verdi.

http://aynadakiaksimhepvazgectibenden.blogspot.com/2010/12/kurgusal-mim.html
********************************************************************************


Annesiyle babasının aşkına tanık olarak geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarının sonunda, Eleni’nin hayalinde hep onlar gibi bir aşk yaşamak vardı. Başka türlüsünü görmedi kadın ile erkeğin ilişki çarkında; hep hayranlık, hep sevgi, hep aşkın en dirisi, hep en içteninden hayat paylaşma. Kendine de, babasının annesine baktığı gibi bakan, her defasında sanki ilk kez görüyormuş gibi şaşıran, şaşkınlığında gözlerindeki aşkı okunan bir sevda dilemişti Tanrı’dan.
Dimitri… Balıkçı Anreas’ın sessiz ve utangaç oğlu… Kasabanın tepesindeki evlerinden aşağı, taş binadaki okuluna, her sabah Elenilerin tarçınlı-zencefilli kurabiyelerinden alır da giderdi. Tepeden aşağı öyle hızla koşardı ki, Angelino’nun dükkânına vardığında nefes nefese olurdu. Pencere pervazları masmavi dükkân, Elenilerin evinin alt katıydı. Kurabiyelerin kalp şeklinde olanlarından isterdi hep. Annesi kurabiyelere katık etsin diye minik bir mataraya yeni sağılmış keçi sütü koyardı. Eleni de her sabah kahvaltısını dükkânda ederken, Dimitri’nin içtiği süte imrenerek bakardı, çünkü Airla ona hep çay verirdi. Çocukluk işte, her okuldan dönüşte ve her gece uyumadan önce kana kana içtiği keçi sütü ona yetmiyordu da, bir başka çocuk içerken aklı kalıyordu. Eleni’nin Dimitri ile dertleştiği ilk şey bu olmuştu. Paylaştıkları ilk şey de Dimitri’nin sütü… Artık sadece kendilerinin bildiği bir sırları vardı. Kahvaltıları bitip de okulun patikasına doğru yöneldikleri gibi, sağdaki evin duvarını döner dönmez, matarada kalan sütü Eleni içerdi. Kikirdeşip koşarlardı okula.
Annesi kadar güzel bir genç kız olduğunda, artık yaşlanmaya başlamış babasına dükkânda daha çok yardım eder olmuştu. Annesi ise meyhane yıllarının bedelini öder gibi, karaciğerinden hasta olmuş ve günlerin çoğunu evde hasta geçirirdi. Dönem dönem girdiği akut hastalık süreçlerinde günlerce şehirdeki hastanede yatardı. Ona kendi refakat etmek isteyen Angelino’da da kuvvet yoktu ki gitsin. Aklı babasında kalmakla birlikte Eleni annesiyle hastaneye gider, günlerce iyileşsin diye beklerdi. Giderken de kasabalarındaki birkaç iyi şoförden biri olan Dimitri’den yardım isterdi. Avladıkları balıkları şehre satmaya götüren delikanlının mavi kamyonetine binerler, eski günlerden laflayarak sıkıntılarını bir nebze dağıtırlardı. İşte birbirlerine karşı yıllardır sakladıkları aşklarının su yüzüne çıktığı zamanlardı bunlar. Eleni iki saatlik yol boyunca delikanlıya ikram etmek için, onun sevdiği kurabiyelerden doldururdu çantasına. Hem artık sadece bu kurabiyeleri değil, dükkânlarında sattıkları her şeyi kendi yapar olmuştu. Dimitri de keçi sütü getirirdi yanında. Kızla oğlanın ortasında halsiz oturmakta olan Airla’nın gönlünde kızıyla bu delikanlının evlenmesinin ne kadar uygun olacağı hayali vardı hep. Ölmeden görebilmeyi dua ederdi.
Sanki bu duayı duymuşcasına Dimitri bir gün Eleni’ye elinde demet demet leylak dallarıyla geldi. Kızın menekşe gözlerindeki pırıltı ile delikanlının zeytin gözlerindeki ateş fütursuzca birleşti o gün. Sanki zaman durmuştu. Eleni kendinden çıkmış annesi olmuş, Dimitri de babası olmuştu. Başını hafifçe yukarı kaldırıp hızlıca Tanrı’ya gülümsedi, teşekkür etti bu aşk için. Dimitri’nin ailesinden başka kimsenin gelemediği evlerinde, Airla’nın ölüm döşeğinin dibinde papaz efendiyle nikâhları kıyıldı. Airla bundan on beş gün sonra, elleri kızı ve bir tanecik aşkı Angelino’da, başında çok sevdiği damadıyla huzur dolu olarak uçtu gitti.


Yıllar boyu birlikte yaşadılar. Bir kız, bir de erkek çocukları oldu. Dimitri’nin annesi ve babası yardımcı oldular her zaman. Hem çocukların büyümesine, hem de Angelino’ya yoldaş olmaya.

Ama bir gün Dimitri dönemedi şehirden. Eleni’nin kasaba dışına taşan ünüyle, şehre sadece balık değil, artık büyümüş olan kızlarının eliyle hazırladığı minik kutularla kurabiyeler de taşınır olmuştu. Eleni bir denize, bir tepedeki eve bakarak saatlerce bekledi aşkını. İçinden çıkamayan gözyaşları doldurdu göğsünü. Saklanıp sütü paylaştıkları evin kenarından dönüp de gelecek olan kamyonetin ışıklarını bekledi durdu. Tahta sandalyenin üstünde sabaha ulaştığında arka bahçedeki kameriyenin altında beklerken uyuyup kalan oğlunun geldiğini fark etmedi bile. Annesinin ellerini tuttuğu sırada, köşeden kamyonet değil, jandarmanın cipi döndü geldi. Kurabiyelerin balıklarla karman çorman olduğu bir kazada Dimitri de uçup gitmişti.


Eleni bitti.
Eleni dondu.
Zaman bitti.
Zaman dondu.
Tanrı’ya bakar gibi yukarı baktı; menekşeleri titredi gözünde.
Anlamsızlığını tanıdı o gün.
Ruhu kendinden çıktı, Dimitri’nin yanına gitti.
Aklı uçtu.
Bedeni kaldı.
Eleni gitti.
Eleni duramadı.
Tanımadığı kendiyle yola düştü.
Hissetmediği ayakları onu Napoli’ye getirdi.
Ne zaman ve nerede öğrendiğini bilmediği kurabiyeler yapmaya başladı.
Nereden bildiğini, duyduğunu hatırlamadığı ezgiler kulaklarında.
Yalnız bir sütçü delikanlı var, ona bakıp bakıp ağlıyor. Neden? Bilmiyor…

******************************************************************



Paslamam da gerekiyormuş; sandım ki yazıp bırakacağız :)) Mimin çıktığı Aynadaki Aksim'in blogundan (yukarda linki var) devam edilecek.. İşte pası karşılaması beklenenler:


Oyun Çocuğu (yeni adıyla "başçavuşun beygiri")
Blogloballeşelim
Francesca Mckennit
Momentos
Nessuno
Leylak Dalı
Minimalist
Deliler Teknesi
Stardust
(valla üzeri tıklanacak şekilde ekleme yapmayı bilmiyorum :(( özür...)

22 yorum:

  1. UĞRADIM DETAY İÇİN DÖNECEĞİN SANA ;)

    YanıtlaSil
  2. Eleni aşkın bedenlere kisvelendiği o küçük Yunan kasabasından kaçtı demek çünkü aşk, beden kisvesinden sıyrılmış ve başka bir buudda kendini saklamıştı. Yani Eleni anılarından kaçtı...

    Çok hüzünlü bir hikaye. Umarım Eleni aklını iyice yitirmez Napoli'de...

    Sütçü delikanlıyı da Eleni'nin eşinin ruhu izliyor demek ki. Onun enerjisini hissediyor genç sütçü. Belki de bu yüzden gözleri doluyordur...

    Kalemine sağlık Müge. ;-)

    YanıtlaSil
  3. Sağol Aynadaki Aksim... ay bi daraldım sanki bu hikayeyle ben.. kendin pişir, kendin ye misali, kendin yaz, kendin üzül oldu..

    YanıtlaSil
  4. sen hissederek yazarken, enerjin taaa buralara kadar geldi Müge. Ben de burda aynı hüznü yaşadım. Çok ama çok teşekkürler ricamı kırmadığın için. Artık mim kardeşi olduk. :) Senin de mimlerini bekliyorum en kısa zamanda. ;-)

    YanıtlaSil
  5. Rica ederim... sağol..
    Du bakalım ;)

    YanıtlaSil
  6. Ne güzel şeyler çıkıyor ortaya Aynadaki Aksim'in iyi ki gelmiş aklına.
    Sevgiler Müge'cim.
    İlk kart senden geldi çok teşekkürler bu arada, sevgiler kocaman:))

    YanıtlaSil
  7. sağolasın cepaynam :)

    Özlemcim, oh be sonunda alan 2. kişi oldun.. 11 gün oldu atalı halbuki.. sana da kocaman sevgiler :)

    YanıtlaSil
  8. :) Mügeciğim, öyküler nedense hüzünle bitince daha farklı oluyor tadı... gökten 3 elmanın gerekli mutluluğu alacak kişilerin üstüne düşmesi ne hoş olurdu... ama ben Eleni' nin kendi hatıralarından yabancı bir yere gitmesine de "cesaret" diye baktım... eline sağlık, başlatan arkadaşa ve katkıları olanlara da :)))

    YanıtlaSil
  9. Müge,
    çok ama çok güzel olmuş.. bana yazacak şey de bırakmadı kimse:) Aynadaki Aksim Efendi:) yeni mimler yollar yazarız gene kardeş kardeş.. mim kardeşliği:) Biz dişiden gelene MİME diyeceğiz bundan böyle.. seksist bir yaklaşım ama olsun:)

    YanıtlaSil
  10. tarçınlı, zencefilli kurabiyeyi ben de çok severim.. :.(

    YanıtlaSil
  11. Momentoscuğum, aslında hiç böyle bir şey düşünerek başlamamıştım yazmaya. Her zamanki gibi plansızdım. Ama bu da pek bi hüzünlü oldu ya..
    Yine de sağol..

    Zui'ciğim, öyle bir yazacaksın ki... Sen gözlem yeteneği olan birisin. Güveniyorum sana çok. İntikaam diye bir MİME hazırlayalım :))))

    Ozan, ben de çok severim. Bir Yunan adasında küçücük bir dükkanda satıyorlardı. O geldi aklıma da yazdım.

    YanıtlaSil
  12. hımmm, bu hıkayeye muzık lıstemde ki yunanca sarkılardan bırı cok ıyı gıderdı arka fon olarak :=)eline saglık..

    YanıtlaSil
  13. hemen ver linkini buradan absolutcum.. hadi ;)

    YanıtlaSil
  14. Harika olmuş bende kapıldım yazıya ağlatıyorsun bizi mimdaşım.
    Eleni bitti.
    Eleni dondu.
    Zaman bitti.
    Zaman dondu.

    bizde bittik işte orda :(

    YanıtlaSil
  15. Mim olayi farkli bir hadise...Cesit cesit mim'ler var. Mim'inin ustesinden basari ile gelmissin. Tebrikler! Harika bir oyku.
    Eline saglik

    YanıtlaSil
  16. Hepimiz Eleni isek sanırım dünya dönmekten vaz geçmeli. :)

    Ahahahaha. :)

    YanıtlaSil
  17. Sağol Didemcimm.. ama çok bi melodram yaptım gibi geldi bana :))) yazarken hüzün basmıştı, ama sonrasında çok gülesim geldi..

    Aynadaki Aksim, mimler öyle bir dönüyor ki, dünyanın hızını geçti.. Hepimiz mimiz :ppp

    YanıtlaSil
  18. Hüzünlü bir hikaye olmuş sevgili Müge. Oldukça hoş olmuş. Aklına sağlık.

    Bu arada evet "hepimiz Eleni'yiz" :)))

    Sevgilerimle....

    YanıtlaSil
  19. çıtayı çok yukarı koymuşsunuz, bundan sonra bir şeyler yazmak oldukça güç, gerçekten nefis

    YanıtlaSil
  20. Pandora, fazla hüzün yaptığımı düşünüyorum hikayede.. ters günüme denk geldi :)))
    Benden de sana sevgiler :)

    Stardust, nasıl yazmak istiyorsan öyle yaz... senin mizah anlayışını seviyorum.. acayip üretiyorsun.. makaraya da alabilirsin.. yani bir sınırı yok ki bu işin.. ama her şeye rağmen, kesinlikle "ille de yazacaksın" diye bir diretme de yok.. keyfine sor, o ne isterse onu yap.. sevgiler..

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)