14 Mart 2010 Pazar

Küçücüktüm, büyüdüm...


Sene 1970 falan olsa gerek; annem öyle dedi biraz önce.

Ablam o aralar sarılık olmuş, iyileşmiş ve ben de ilkokula yeni başlamışım. Zarafet ve asaletiyle, hep "hanım kız" diye anılan ablam, babamızın koluna dayanmış. O temastaki sıcak alışveriş, fotoğraftan bile hissediliyor, ya da bana öyle geliyor. Çünkü biz her zaman varolan bir aile sıcağıyla büyüdük. Ablamın hafif muzip gülüşüne bakılırsa, babam bu fotoğrafı, makineye yaptığı ayarla, kendi kendine çekmiş. Babamın bir sürü hobisinin arasında fotoğrafçılık da vardı. Slaytlar, filmler de çekerdi. Şimdi elimizde makaralı filmlerde kalan dünya kadar eski anı var. Kendi küçüklüklerimizi izlemenin yanı sıra, şimdi hayatta olmayan büyükleri ve o zamanın çevresel görüntüleri inanılmaz güzel belgeler.

Ablam... Bana hem abla, hem anne oldu her zaman. Ben geç büyüdüm, o yüzden yaşlarımızın denkleşmesi otuzlu yaşlarımı buldu. Şimdilerde artık kâh o abla, kâh ben abla. Ama hep yanyana olduğumuzu bildik. 82 yılında ayrı odalara düştük; o evlendi Ankara'ya gitti. On sekiz yaşımdaydım, anlamadım fazla. Annem ilk göz ağrısını onun deyimiyle 'gurbete gelin verdikten' sonra uzun süre gözleri nemli dolaştı; kokusunu özledi. Ablam evin uslu ve söz dinleyen kızıydı; o nedenle de iyi bir ev hanımı olarak yetiştiğinden şüphe etmeden evlendirdi annemle babam onu. Evde yokluğunu çok aradılar; ben de mecburen onları oyalamak için biraz daha küçüldüm, benimle uğraşıp kafaları dağılsın diye. Yine de büyümüş olan yanım, anneme hep "evinde sağlıklı ve mutlu olsun yeter" diyerek avuttu. Eşiyle beraber iki kişi gittikleri Ankara'dan üç kişi döndüler, yanlarında bir tane lokumla. On dokuz yaşımda, bana kardeş geldi sanki. Artık hep birlikte o yeni dünyanın kokusunu özler olduk. Ankara'dan yanımıza o lokumun ayağından çıkmış çorapları alarak döndük. Ben onunla büyüdüm; ne çok baktım ben ona. Neyse...

Annem... Asla onun kadar hanımefendi olamayacağım sanırım. Üzerindeki elbisesini ya kendi dikmiştir, ya da o zamanlar arada bir gelen gündelikçi terzi teyzemiz Muzaffer hanım teyze. Ne şölen olurdu o günler... Salon masasının altına kocaman bir çarşaf serilir, akşama kadar üzerinde artık iplikler yumağı birikirdi. Annem bize hiç bağırmadı; bize hep yumuşacık yaklaştı. Sömestre tatillerinde elimizden tutup, akrabalarımıza götürürdü. Boynundaki kolyesini ve diğerlerinin hepsini boynuma takıp, deli kadınlar gibi dolaşmama hiç kızmadı. Benden hep tek bir ricası oldu: "N'olur biraz daha az konuş". Dinledim mi, hayır... Şimdi de konuşturmaya çalışıyor. Kotam dolmuş n'apayım...

Babam... İki dayımın eniştesi diye, âlem ona 'enişte' dedi. Herkes akıl danışırdı ona. İleri yıllarda zayıflayınca iyice Kaptan Custo'ya benzediği için, herkesçe bilinen mavi vosvosuna da 'Calypso" dediler. Ha bir de Erdal İnönü'ye benzetirlerdi. Bu fotoğrafta alâkası yok tabii ki. Sonraki yazılarımda Custo'msu İnönü hallerini de eklerim. Sağlam adamdı babam. Yedi sene, dört ay, on üç gün, on yedi saat önce gitti aramızdan... Özlüyorum hem beyinli, hem kalpli tavsiyelerini...

Ve ben... Hep muzip, ama asla yaramaz değil. Anlatmayayım kendimi; MİM muhabbetine dönmesin yazım. Eskiler zaten bilir, yeniler de zaten buradan öğreniyor. Kinetik enerjiyi artık statik enerjiyle dengelemeye çalışma yaşlarındayım artık.

Bu fotoğraf bir özlemi simgelemiyor. Dolu dolu ve doyasıya yaşadık biz o yılları. En büyük kârımız, güzel anılarımız. Buradaki iki evlattan türeyen dört torunla sil baştan yaşıyoruz, aynı güzellikleri.

6 yorum:

  1. Güzel bir hayat hikayeniz varmış... Severek okudum... Allah bu huzur tablosunu hiç bozmasın... İyi günler diliyorum...

    YanıtlaSil
  2. Zamanla hepimiz statikliğe yol hepimiz alıyoruz galiba. Birşeylerin heyecanı yılların ardından özlemlere dönüşürken, içimizde kıpırtılar, gözlerimizde kimi zaman damlacık, kimi zaman çağlayan sularla nefes alıyor. Hatalar derslere, başarılar övünçlere ve son olarak hepimiz örneklere dönüşüyoruz. Simgeler, temsili sergiler ve bu güzel fotoğraflar da güzelliklerin simgesi. Çok hoştu :)

    YanıtlaSil
  3. Deliler Teknesi,
    Sağol... Hayat her zaman bu fotoğraftaki gibi olmasa da, şükredebileceğim çok şey var.

    Hayalbemol,
    Teşekkür ederim... Heyecanlar gittike azalırken, geride birikenlerin güzelliğiyle yaşama devam etmek bir mutluluk..

    Ama önümüzdeki sene daha iyi olacak :))) di mi?

    YanıtlaSil
  4. Önümüzdeki sene için unutlarını korursan, evet :))

    YanıtlaSil
  5. Yazıyı okurken bir yerde boğazıma bir yumru oturdu.. Nerede olduğunu söylemeyeceğim bana kalsın.

    YanıtlaSil
  6. Gülnur...
    Tahmin edebiliyorum...

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)