5 Mart 2010 Cuma

Bir Bardak Suda Fırtına


Bu yazıyı, hocam Sayın Murat Gülsoy'un blog'unda (http://www.602gece.blogspot.com/) yayınladığı "13 Çok Kısa Öykü" adlı yazısındaki bazı cümlelerinden esinlenerek ve sanki bize kurs sırasında verdiği ödevler gibi kabul ederek yazdım. Cümlelerini alıntılamama izin verdiği için kendisine teşekkür ederim.
***********************************************************************


Telefondaki ses kendini tanıtmamakta diretiyordu. Bir zamanlar aşk yaşadığım bir kadın olduğunu ima eden cilveli bir edayla konuşuyordu. Yanlış numara olduğunu söylemek istemedim. Ama söyledim… Önce bir durakladı, hafifçe genzini temizledi.
“Hani…” dedi, cilveden alaylı bir tona geçen bir ses tonuyla. “Hani sen beni otobüs durağından aldığın gibi o ucuz otele götürmüştün de, resepsiyondaki çocuk sana bıyık altından sırıttı diye bozulmuştun. Hani aslında ben de bozulmuştum ama sen üzerinde durmamıştın; aşkımızın ve senin evli olmanın gereği, bu sana aşağılık bir durum gibi gelmemişti. Muhallebiciye gidecek halimiz yoktu ya, gibisinden tavır koyunca, ben de ses etmemiştim artık.”
‘Hanımefendi son kez söylüyorum, yanlış kişiyi aradınız. Ben hayatımda böyle bir şey yaşamadım. Numaraya tekrar dikkat edin ve ona göre arayın eski aşkınızı. İyi günler.’ demem gerekiyordu, diyemedim. O sesi ve yaşadıklarımızı unutmam mümkün değildi. Yüzümü basan sıcaklığın renk olarak da beni ele verip vermediğinin merakıyla, karşımda oturan karıma dikmiştim gözlerimi. O saniye karar verdim, telefondaki sese söylemem gerekeni söylemeye.

Söyledim… Ve telefonu kapadım…

Karım işkilli bakışlarını takınmıştı yine. “İnsanlar azıttı artık, ya tutarsa diye rastgele numara çeviriyorlar Allah bilir” derken, yalan söyleyen insanların açık verme jestlerinden kurtulmaya çalıştım. Tam emin de olamadım; karşısındaki kişinin gözlerine dimdik mi bakardı, yoksa sağa sola mı, yalan söyleyen insanlar… Hey Allah’ım ya! Yerimden kalkıp, kahve yapacağımı söyleyip, isteyip istemediğini sorarak mutfağa ilerledim. Olası bir krizden yırtmış gibiydim. Doğal olmalıydım. Mutfağa giderken aklım gene, yalan söyleyen insan nasıl yürür acaba’ya takıldı bu defa da.
“Sakızlı Türk kahvesinden yapar mısın? Mis gibi kokuyor, çok seviyorum. Lavabonun üzerindeki rafta, soldaki kavanozda.” diyen dillerini yiyesim geldi.
Ohh… Asayiş berkemal. Şöyle köpüklü köpüklü yapayım da keyif yapalım. Eyvah, ya fal kapatıp, yorumlarken laf sokarsa bana? İçtiği gibi alayım elinden fincanı en iyisi. Sonra da Tansaş’a kaçar, aile erkeği imajımı pekiştiririm. Yarın da mutlaka aramalıyım onu. Ama önce bir türlü atmaya elimin varmadığı ıvır zıvırın durduğu kilitli dolabımı karıştırmalı bir ara, o evde yokken. Çocukluk fotoğraflarım, diyerek geçiştirdiğim ve siyah bir çöp torbasına teptiğim o eski fotoğrafları deşmeli ve bulmalıyım ondan kalan iki eski anıyı. Biri o otelin yemek salonunda fotoğrafçının çektiği, diğeri de onun kartpostal koleksiyonundan bir İstanbul manzarası. Arkasına ‘beni de Kız Kulesi’ne kapatsan ve orada hep seninle birlikte yaşasak’ yazmıştı. Bilmiyordu ki, ben zaten çoktan Yedi Kule Zindanları’na kapatılmıştım. “Aşkın mahpushane, içinde ben mahkûm, saçların parmaklık, gözlerin gardiyan oldu” benim için yazılmıştı sanki…

Zaten bu sabah da kalbimin bomboş olduğu hissiyle uyanmış ve hayra yormaya çalışmıştım. Bugünün bir çapanoğluna gebe olduğu belliydi. Sabah ilacımı içmek için doldurduğum bardağa bakıp, suyu incelemeye başladığımı ve bunun ne kadar sürdüğünü bile tahmin edememiştim. Bir tuhaflık vardı bende bugün. Kahve yapmak için, sanki bir türlü ulaşamamışım gibi uzun süren salon-mutfak arası yolculuğumun sonunda bitmiş olmasından mutlu olarak mutfağa geldiğimde derin bir nefes aldım. ‘İyi ki, kahve yapmak benim görevim olmuş bu evde’ diye de sevinmeden edemedim. Hah işte yine aynı bardak ve bitmemiş suyum hâlâ duruyor bankoda. Hepsini içip bitirmiş olsaydım, bugünün lânetinden kurtarır mıydım acaba kendimi? Kalan suyu kahvede kullansam, aynı lânet karıma da bulaşıp, ben de onu köşeye sıkıştırır mıydım acaba? Ödeşmiş olur muyduk? Sağlam bir misilleme şansı yakalar mıydım? O nefret ettiğim işkilli bakışı bu defa da ben takınır mıydım zevkle? Silkelen oğlum, neler düşünüyorsun böyle, dedi sol omzumdaki şeytan. Bu kez haklı. Bir baksana numaraya oğlum, nereden aramış. Cepten mi, nereden? Alelacele arka cebime soktuğum telefonuma baktım; sabit telefondan ve şehir içinden. Hem de bizim buraların numarası. Olamaz, yakınlara mı taşındı yoksa? Tayini üç sokak ötedeki karakola mı çıktı yoksa? O zevzek polislerin olduğu karakol. Geçen gün nasıl da ürküttüler beni. Yirmi yıldır oturduğum mahallenin karakolunun önünden geçerken nöbet tutan polis memuruna her zamanki gibi selam vermiştim. Arkamdan koşup kolumu sertçe tutmuş, karakoldakilerin kimliğim konusunda kuşkuları olduğunu söylemişti. Soğuk soğuk terlemiştim. Umarım onlara amir olarak gelmiştir de, canlarına okuyordur.

Tansaş’a giderken arasam fena olmayacak, ayıp ettim kadına.

Bütün köpüğünü karımın fincanına torpil olarak koyduğum sakızlı kahve seansımız süresince, karım normal sohbet eder görünmekle birlikte, gözlerindeki manidar donukluk peşimi bırakmadı. Kahvemi, dilimi haşlaya haşlaya hızla içtim ve alışveriş bahanesiyle evden kaçtım. İşkilden dolayı dingildeme konulu atasözüne uyarak, dikkat çekecek hiçbir hareket yapmadan merdivenlerden aşağı aktım. Dışarı çıktığımda, ömrümce aldığım nefeslerin en güzelinin ciğerlerimi doldurduğu hissindeydim. Yarım saattir nefes almıyormuşum sanki. Karımın arkamdan bakıyor olma ihtimaline karşı, köşeyi dönmeden telefonuma dokunmadım. İlerideki yeni apartmanlardan birinin girişine süzülüp, oradan aramayı düşünüyordum. Yeni olduğu için taşınan hiç kimseyi tanımıyordum. Böylece rahatça konuşabilirdim.

İşte bu apartman… Murat apartmanı, no: 602. İçerisi karanlık ama ayna bile var. Ürkütücü.

Terli ve titreyen ellerimle arayan numarayı arıyorum.

Çalıyor…

“Buyurun, Göztepe karakolu.”

2 yorum:

  1. İçimden hikâyenin devamını yazmak geldi.Ya da belki sen getirirsin devamını.Bakalım.

    YanıtlaSil
  2. Gamzecim, n'olur sen yaz, lütfen!! Şahane bir çalışma olur! Zaten böyle bir şey yapmak istiyordum; sen kendiliğinden söyledin... hadi!!

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)