24 Ağustos 2012 Cuma

İKİ KİŞİLİK BEYİN ÇORBASI

Kalbim ve beynim teker teker ikiye ayrılmış durumda. Her birinde iki tür Müge konuşup duruyor. Biri pozitif, diğeri negatif konuşuyor. Sanırım biri sağ omuzdan, diğeri sol omuzdan vır vır edip duruyor.
Hani psikiyatristler derler ya: "Bir kağıt alın, sayfayı ortadan bir çizgiyle ayırın. Bir tarafa olumluları, bir tarafa olumsuzları yazın, hangisi daha çok, bir bakın." Şimdi tabii bunu sanırım ilişki sorunları yaşayanlara yapıyorlar; partneriyle sorunları olanlar, "tamam mı, devam mı?" kararsızlığı yaşarken, bu listenin yardımcı olacağını varsayarak önerilir diye biliyorum. Yazarak olmasa da işte benim içimde ötenler de aynen bu şekilde sıralarını alıyorlar. Konu: Oğlumuzun İstanbul'a gidecek olması. İki Müge konuşuyor; M1 ve M2:


M1: Yıllardır üniversiteyi hep evden uzak okumalı, demedin mi?
M2: Dedim de, ne bileyim işte...
M1: Kendi de bu karara varınca, desteklemedin mi?
M2: Destekledim de, ne bileyim işte...
M1: Hep yanınızda kalıp, muhallebi çocuğu olmasından korkmadın mı?
M2: Korktum da, ne bileyim işte...
M1: Ortaokuldan beri yaz okullarına gitsin de, kendi başına sorumluluk alsın istemedin mi?
M2: İstedim evet, ama ne yazık ki bunda başarılı olamadım.
M1: Evveett! Hep buna yanmadın mı, gitseydi keşke, demedin mi?
M2: Dedim de, ama onlar zaten birkaç haftalık sürelerdi zaten.
M1: Olsun, sen çocuklarının her daim ebeveyn şemsiyesi ve kanatları altında büyümelerinin yanlışlığına inanmadın mı?
M2: İnandım tabii ki, ama bu defa başka...
M1: Eh be kadın, çocuk gelmiş 19 yaşına. Millet çocuğunu daha 12 yaşında yatılı okullara yollar, ya onlar ne yapsın?
M2: Evet, o zaten inanılır bir şey değil gibi geliyor ama büyük şehirde yaşamasaydık, ona da katlanacaktık sanırım.
M1: Sen ki, hiçbir zaman çocuklarının uyuz ve beceriksiz olmalarını istemedin. Ha her zaman kâh bir gölge gibi, kâh direkt olarak yol göstericiliğini yaptın. Her ama her koşulda onların yanında olduğunu hissettirdin de, dile de getirdin. Ne bu halin şimdi?
M2: Mantıken saçmaladığımın farkındayım. Ama klasiktir sen de bilirsin, annelik arsız bir köpek gibidir. Annelik yüzsüzlüktür. Çocuğun ne yaparsa yapsın, ne derse desin, gene kuyruğunu ona sallarsın.
M1: Bu hislerini çok belli edersen, hem üzersin hem bıktırırsın onları. Sonra sağlam bir "hoşşşt" derlerse şaşırma.
M2: Haklısın. Ama bir de ne var biliyor musun? Şimdi artık sürekli evde olmayacağına göre ve belki de ilerde iş ve eş durumlarından dolayı oralarda kalma ihtimalini düşününce, acaba öğretmemiz gereken her şeyi öğrettik mi, evde kalsaydı daha çok bilgi görgü edinir miydi, öğretemediklerimiz yüzünden çuvallar mı, diye düşünüp duruyorum.
M1: Sen kendini ne sanıyorsun?? Öğrenmesi gereken her şeyi öğretmene imkân var mı sanıyorsun? Hayat bir tek sende değil, hayat her yerde. Temellerini sağlam tuttuğuna inanmıyor musun?
M2: ........
M1: Hı?
M2: Aslında düşününce, bunun cevabı "ona güveniyor muyum?" sorusunun cevabında saklı. Ve evet, ben ona çok güveniyorum.
M1: İşte bu! Bu yaşına kadar hayatın minik minik modellerini hem ev içinde hem kendi sosyal hayatında yaşadı. Bunlara karşı tutumlarında seni endişe ettiren şeyler de oldu ama sonunda hep "kendi başına vardığı noktada" senin de, babasının da yüzünü güldürmedi mi?
M2: Onun için, "kendi başının çaresine bakamaz, terbiyesi/duruşu/tutumu/tepkileri beni endişendiriyor," diyemem. Ama serde delikanlılık var ya...
M1: Sen çocuklarına hep: "Her zaman doğruyu yapmanız beklenemez. Hata da yapın, yapmaktan korkmayın. Her zaman doğruyu bulma çabası gerer insanı. Doğruyu ve güzeli yapamama korkusuyla hayatı es geçmenizi ya da kendinizi yaşayamamanızı istemem. Kendinize çok yüklenmeyin, yazık size. Ama görev ve sorumluluklarınızı bildiğiniz/uyguladığınız sürece, haklarınızı elde etmeniz de hediyeniz olacaktır. Hiçbirimiz durduk yere gelmedik şu anki konumlarımıza. Kazıdık, yırtındık, mücadele ettik, yeri geldi sustuk, yeri geldi ses yükselttik, hakkımızı yedirmedik. Doğru olduğuna inandığınız şeyin peşinde giderken, yolunuza ben de çıksam, beni de kaale almayın, savaşın," demedin mi?
M2: Dedimmm... Ha bir de karşı cinsle ilişkilerinde "Ne üzün, ne üzdürün. Karşınızdaki de bir annenin birtaneciğidir, ona da değer verin ve değerinizi vermesini sağlayın" da dedim. Üzülmek kaçınılmazsa, zevk almaya bakın da demiş olabilirim :))
M1: Yok, onu demedin ama aklından geçmiş olma ihtimali yüksek :))
M2: Ohh iyi geldi seninle konuşmak. Hem bak bir önceki yazıya yorum yazan can insanlar ne güzel şeyler demişlerdi.
M1: Hah işte, kendini toparlamaya başladın bile.
M2: Amaaan bana da n'oluyorsa artık! Gören de dünyanın en zor işine dayanmak zorunda kalacağımı ve benim o mıymıy annelerden olduğumu sanacak.
M1: Yok, yok onlar seni bilir ve halden anlarlar. Sen sadece self-servis şeklinde terapi yaparken, yazılı düşünmüş oldun ve çözümlerine yavaş yavaş alışacaksın. Hem zaten bunu yaşayan ne ilk ne de son anne sen olacaksın.
M2: O zaman klişelerden bir demet yapıp, son cümlemi şöyle bağlasam?: "Havalar nasıl olursa olsun, yeter ki onun ruhen/bedenen sağlığı ve keyfi yerinde olsun."
M1: Şahane olur! (Ohh sonunda sustu. Tekrar tek parça olalım da, böyle 1 no.-2 no. diye bölünmeyelim bir daha lütfeeen!!!)

Not: İçimden bir ses diyor ki: "Oğlun için hazırlık-yerleştirme-eve onsuz dönüş süreçlerini de bir 'Frenk' tefrikası gibi yazacaksın." Olur mu olur... :)



8 yorum:

  1. çok zor ama bu süreç, insanın beyni ikiye, yüreği bin parçaya bölünür sanki..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Nil, hem yazıyı yazarken hem de şimdi düşününce büyüttüğümü de düşünmüyor değilim aslında. Hayatta daha ne dertler var, bu ne ki?? :)

      Sil
  2. bunun bir adım ilerisi delirme durumu, derin bir nefes al ve rahatla, her şey oluruna varır

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Abartmaaa, o kadar değilim.. :))) Allah yardım eder, inanıyorum :) Böyle böyle büyüyecekler.

      Sil
  3. Mügecim aynı yollardan geçtim, her geç gelen telefona hopladım ama inan herşey çok daha iyi oldu... Bence ikinizde yeni durumun keyfini çıkarın. Oh ne güzel be yav İstanbul'a geleceksin. Belki Leylak'ımla aynı tarihlerde burada olursun.

    YanıtlaSil
  4. İstanbul,her insanın hayatında bir şekilde yaşaması gereken bir şehir bence.Önce böyle düşünüp sonra da onu ona emanet edeceksiniz, sanki lisedeymiş gibi düşünüp geçen her ambülans sesinde iyi ama o istanbulda diye düşünecek,her akşam ne yiyiyor diye endişelenip, acaba arkadaşları nasıl insanlar olacak diye kaygılanıp, size sorduğu ilk soruda aman allahım hala beni önemsiyor diye sevinip onu ilk görme şansınızda sevgilinizi görmüş gibi heyecanlanıp, zaman geçip gidecek.
    Onun sevdiklerini onsuz yiyemeyeceksiniz, parası yetiyor mu diye içiniz burulacak ama zamanla alışacaksınız bu olaya bir anne ne kadar alışabilirse...
    Mailinizi göremedim ama bana mail atarsanız size benim oğluşun telefonunu yazarım, bir şekilde ilgilenir,o erken gidiyor bu sene yeni kayıt olacak arkadaşlarına yardım edecekmiş :) olmadı okullarla ilgili her istediğini sorabilir ona.Sonrada Rock konserleri var takip ettiği onlara gidecekmiş.
    asortikkrep1@gmail.com

    YanıtlaSil
  5. Çokkk teşekkür ederim!!! ne kadar anlayışlı ve incesiniz :) Oğlunuz hangi okulda??

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)