25 Ekim 2010 Pazartesi

MASAL MÜSVEDDESİ

Bu yazı kısıtlı bir gruba hitap edecek ama o grup da bununla ne yapmak istediğimi çok iyi anlayacak :) Bu bir "sen yaparsan, ben de yaparım" yazısı. Misilleme değil, intikam değil, e belki hafif bir altta kalmama ve "n'olacak yani biz de yazarız" yazısı. Tamamen eğlencelik (Bu giriş açıklaması iki dakika içinde kendini yok edecektir.)

Bir varmış, bir yokmuş. Bloglardan birinde riskleri yönetmeye baş koymuş bir bankacı varmış. Bu blog adının birinci kısmını, hamamdan "buldummm, buldumm" diye fırlayan, üzerinde peştemalı olduğunu varsaydığımız, heyecanlı merhum Arşimed'in şehrinden almış. İkinci kısmı olan "beter böcek" ise bu bankacının ev ahalisinin en bir yerinde durmayan, sevimli mi sevimli, lokum oğlunun lâkabıymış, ki bu böcecik sorduğu sorular ve verdiği cevaplarla tüm izleyenlerini, onu mıncık mıncık yapmaya ve cork cork diye öpmeye sevk edermiş (olsa da öpsek yahu).
Bankacımız hem bilirkişi raporlarını okuyup, hem de bloglarına yazı yazacak diye mesaisini ennn verimli kullanan kişi seçilse yeriymiş. Blog'una bakılırsa, sanki bir altın günü varmış da, bir sürü bayan oraya toplanmış gibiymiş. Maksat rutini kırmak olsun babında yaptığı değişikliklerle bir çığır açar, "hımm aslında ben de şu yandakinin sandalyesini araklasam, ya da masamı kirletsem" dedirtirmiş. Evinde bir türlü eline geçiremediği televizyon kumandasına olan özlemini dile getirirken, insanın ona yeni bir televizyon ve kumanda hediye edesi gelirmiş. Ama onun derdi dizileri izlemek değil, film izlemekmiş; tam bir sinema tutkunuymuş. Yoksa kafası Fatmagül'ün suçuna takılmış değilmiş yani. Rock ve klasik barok tarz müzik severmiş. Hatta müzik eğitimi bile almış. Acaba bir gün bize de bir konser verir miymiş?

Yağmurlu günleri hiiiç sevmezmiş, çünkü penceresi açık bir serviste seyir halindeyken, üstüne başına sıçrayan yağmur sıçrakları yüzünden kurduğu vahşi hayallerini gerçeğe çeviresi gelirmiş. Öyle hayalleri varmış ki, en baba macera filmlerinin senaristleri bile halt etsinmiş. Bir vahşete sebep olmamak adına, bazen mahsuscuktan servisi kaçırdığı bile olurmuş. O kadar da insaflıymış yani.

Günlerden bir gün, izleyenleriyle ilgili yazılar yazmaya niyet etmiş. Bu yazdıkları hem çok eğlenceliymiş, hem de hakkında yazılan masum kişileri, onunla da ilgili yazmaya itekliyormuş. Hatta bir diş hekimiyle ilgili yazdıklarında, 'Testere' filminin blog versiyonu havası varmış. Ay neler yazmışmış o öyle... sanki diş hekimi değil, Toros canavarıymış. Kadınceğiz o gün bugündür, kara gözlükler, yakası kalkık pardesüler ve takma bıyıkla dolaşıyormuş ve Hipokrat'a verdiği sözden dönse mi acaba diye kendiyle savaş halindeymiş. "Meğer ben ne acımasız bir insanmışım" özeleştirisini yaptığı ilk anmış. Sonunda bir meslekdaşıyla bu konuyu paylaşmayı akıl edip, aslında sadece ona öğretilenleri uyguladığını ve bunu tüm diş hekimlerinin yaptığını öğrenince, önce bıyıkları çıkarmış.

İnsanların blog yazılarını ve yorumlarını okurken, elinde kalem kâğıt ve büyüteçle, her daim notlar aldığını düşündüğüm bu blogcu vatandaş, aynı zamanda Zihni Sinir'in ikinci göbekten kuzeniymiş. Ürettiği procelerle insanlık âlemine yaptığı katkılar sadece göz değil, burun ardı bile edilemeyecek kadar değerliymiş (bknz. sinüzit procesi).
Bu yazıyı yazan kişi aslında daha yazmak istermiş ama kızının toplantısına yetişmek zorunda olan bir anneymiş. Toplantı sırasında yazıyı okuyanların yorumlarını deli gibi merak edecekmiş. Herkese güzel bir hafta diler, daha nice yazılarda buluşmak üzere elveda dermiş.

Bu masalın sonunda ne murada eren, ne de kerevete çıkan varmış. O yüzden bu masala "Binbir Blog Masalı" demek yerinde olacakmış.

15 yorum:

  1. puhahahahaaa :)))))))))) kimmiş bu yahu? yarım akıllının teki sanırım :))))

    YanıtlaSil
  2. Tanıştırayım istersen :)))

    YanıtlaSil
  3. 2011'de sinemalara geliyormuş senaryolaştırılıp:))

    harika bir iade-i yazı olmuş, akşam bir daha okuyup öyle uyuycam:))

    YanıtlaSil
  4. Yahu bu blog dostları ne kadar beceriklilermiş de ben farkına varamamışım. Bir yorumumda yazmıştım, işi gücü bırakıp editöryal birşeyler yapmaya davet ediyorum hepicinizi :))
    Müzik eğitimi konusunu bilmiyordum bak, keşke böyle cezalandırmak yerine sanal bir konser talebinde bulunsaydık :))

    YanıtlaSil
  5. Sağol Sinem :)
    Uykudan önce okunursa, güzel bir uyku vaad eden bir yazı mı bilmiyorum. Sabah nasıl uyuduğunu yazarsın artık :))

    YanıtlaSil
  6. Gökşen, valla cezalandırmak değil.
    Sağolsun sayesinde hepimizin arasında güzel bir diyalog, hatta polilog (böyle bi kelime yok ama uydu sanki :p) gelişti; hareket oldu. Ve aslında işin güzel yanlarından biri de, hepimiz birbirimiz hakkında hoş bilgiler edindik.

    YanıtlaSil
  7. Müthiş masalımsı bir biyografi yazısı olmuş Müge :))) ve evet "sen bu işi harika yapmışsın" :)

    Ellerine sağlık,
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
  8. Aman o kadar değil ya, utandım bak şimdi. Yine de çok teşekkür ederim Momentos.
    Sana da sevgiler....

    YanıtlaSil
  9. hahaha:)))
    bir o bloga hemen ardından bu bloga geleceğim bundan böyle:)))

    YanıtlaSil
  10. Evreka ! Yağmur sıçrakları ! Sinisüt (doğru mu) projesi ! Hoş ! :)

    YanıtlaSil
  11. müge valla işin mucidine taş çıkarmışsın :) çok eğlenceliydi :))))

    YanıtlaSil
  12. ey syrakusa intikam soğuk yenen bir yimektir niha ha haaaaa:))
    Müge çok keyifli bir yazı olmuş,bayıldımm.

    YanıtlaSil
  13. Cepaynası, her zaman beklerim, gel.. Ben de senin blog'a baka baka içimi açıyorum sürekli!!

    Nessuno, "Syrakusa"nın blog'unda sinüzit ve diğer procelerini okumanı tavsiye ederim.

    Anne Kaleminden, yazana değil yazdırana bak diyorum :)

    Gülay, senden de bekliyoruzzz!

    Hepinize çok teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  14. Müge çok eğlenceli br yazıydı, en az Syrakusa/Beter Böcek'inkiler kadar :))

    Selamlar

    YanıtlaSil
  15. burcupc, çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)