2 Ocak 2010 Cumartesi

"Unutturamaz kimse seni, unutulsam da ben"



Unutmak isteriz ya hani bazen... Acısıyla yürek deşen olayları, anıları, kişileri... N'apar insanoğlu? Zamana bırakır genelde. Zaman da en iyi ilaç olmaktan yorulmadı mı acaba? Hepimizin yüküyle nasıl baş edecek? Kendi adıma, zamana bırakmaktan başka çaremin kalmadığı çıkmazlarda, 'zaman'dan özür dileyesim geliyor: "Kusura bakma, elimden geleni yaptım. Ama olmuyor işte, tamir edemiyorum içimi, içimin çığlıklarını ya da köşeye sinmişliklerini. Yolun bittiği yere geldim. Orada sen çıktın karşıma yine. Yine ilacım olur musun? Hoşgörüm, sabrım, boşvermişliğim, gücüm geri dönene kadar yanımda kalır mısın? Çok sıkmayacağım seni, söz.."

Zaman şöyle mi diyordur acaba: "Benim gönlüm geniş, yüreğim mangal. İşim çok benim. Çabalayanı, çabalamayanı, direneni, vazgeçeni, pes edeni... Her türlüsü var benim içimde. Bunları reddetme seçeneğim yok ama ne kadarına faydam dokunuyor, bilemiyorum. İşleri bana bırakanlardan tekrar tekrar geri dönenler de var. Onların geçmiştekilerden ders almasını beklediğim olmuyor değil. Bazen izliyorum; bazılarının bana başvurmadan önceki hallerini... O kadar içtenlikle ve gayretle uğraşıyorlar ki, müdahale edip 'tamam yeter didindiğin, gerisini bana bırak artık' diyesim geliyor. Konuşmanın, çözmeye çalışmanın, sabretmenin, beklemenin, iyi bir şeyler olsun diye ümitlenmenin faydasız olduğu safhalara gelmiş olanlara 'heyyy, durun biraz, ben varım burada. Salın hücrelerinizi, koyverin kastığınız kaslarınızı, size nefes üfleyeceğim" demek istiyorum. Ya hiç debelenmeden kendini de, sorunları da kulak ardı edenlere ne desem ki... İçinde üç beş savaş sonrası yılgınlığa düşenlere... Unutmak için beyinleri 'reset'lemek gibi bir şansınız yok ki. Hem zaten beyin unutsa, kalp hatırlar. Nöronlardaki sinaptik bağlantıları kestirseniz de, duygular dürtebilir."

"Eternal Sunshine of the Spotless Mind" (Sil Baştan)
Aşka teslim olmak istemeyen bir beyin/kalp çığlığının, susturulmak için başına gelenleri anlatan bir film. Clementine (Kate Winslet), gerçek aşkı bulmanın imkansızlığına olan inancı, onu bulduğunda dahi korumasına ve sahip çıkmasına engel oluyor. Kendini ve yaşanacak her şeyi değersiz bulması sonucu, bu değeri hak eden bir ilişkiyi bile hiçleme yoluna gidiyor. Joel (Jim Carrey) için ise aşkı bulmak ve korumak değerli. Aşkın emek gerektirdiğine inanıyor, ondan korkmuyor. Her ne kadar kadını anlamak adına aynı yönteme başvursa da aşkın değerini kaybetmemiş bir bünyenin sancılarıyla kıvranıyor. Bilincine hâkim olma yolunu seçip, geri dönüş sürecine girmek istemesi de, bu aşkı kaybetmemek adına çaba harcamasını gösteriyor.

http://www.vidoemo.com/yvideo.php?i=eVRhaHUxcWuRpaE5TOUk&eternal-sunshine-of-the-spotless-mind-falling-slowly

Zaman demez mi: "Neden acele ettin? Nerede kaybettin sabrını ve inançlarını? Yüzleşmek bu kadar mı zor? Bana bıraksaydın kendini, ben sana güzelliklerin bazen kalıcı olabileceğini gösteremez miydim? Gelecekten kaçmak ya da yaşamadan yok saymak korkaklık değil mi? Cesaret, geleceğe koşabilme enerjisidir. Hayat silgi kullanmaya izin vermiyor."

4 yorum:

  1. Joel için aşkı bulmak ve korumak önemli mi gerçekten? Ben Joel'in kolay sosyalleşemeyen yapısı nedeniyle daha yalnız olduğunu ve bu yalnızlığın içinden Clementine gibi hafif border bir yapıyla daha kolay çıktığını düşünmüştüm.

    Ama bir kez daha düşünelim... Joel filmin başında günlüğüne "neden bana gülümseyen her kadına aşık oluyorum" diye sorar. Ancak filmin sonunda, geçmişte her ne yaşanmış olursa olsun karşı tarafı yeniden denemeye ikna eden de Joel'dir. Ki, birbirleriyle ilgili kayıtları dinledikten sonra apartmanda karşılıklı "tamam" deyişleri beni çok etkiler. Teslimiyet ve geleceğe dair tüm şüphelere rağmen yeniden başlama cesareti...

    Belki de yaşananları unutsak da, bizi yenilenmeye ve aşka çağıran kayıtlar el değmeden duruyordur derinlerde bir yerde...

    Çok sevip defalarca izlediğim bu filmi bir kez daha hatırlattığınız için çok teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. Beni etkileyen noktalardan biri de, Joel'deki bu ezik yapıya karşın, her taşın altından kalkacakmış gibi görünen Clementine'den daha güçlü çıkmasıydı. Kendindeki çözülmeyi ya da belki kılıfını yırtma cesaretini Clementine sayesinde açığa çıkarabilmesi, aşkına sahip çıkma ve aşkı için savaşma dikleşmesini yarattı.
    Çok yönlü sorular sorduran, bir daha bir daha düşündüren bir filmdi benim için.

    Ben de teşekkür ederim. Hoşgeldiniz dünyama...

    YanıtlaSil
  3. Kesinlikle çok yönlü düşünmeye davet eden, zengin bir film... Örneğin Joel ve Clementine ilişkisinin yanında ilerleyen ikinci bir hikaye daha var. Şirket çalışanı Mary ve Dr. Mierzwiak'ın hikayesi... Doktor ile yaşadığı ilişkiye dair zihninde hiç kayıt olmamasına rağmen kendini tutamayan Mary... onu etkilemek için okuduğu alıntıları biriktiren ve zekasını, bilgisini göstererek umutsuzca dikkat çekmeye çalışan Mary...

    Joel'le bir parallellikleri var sanki. Bu hikayenin de ezik görünen ama aslında çok daha cesur olan karakteri o. Zaten tüm olayların çözülme noktası da Mary'nin yaşadığı hayal kırıklığı ve haksızlık duygusu üzerinden gerçekleşiyor. Ve film bu yönüyle de "gerçek güç nedir" sorusunu sorduruyor sanırım.

    Hoş gördüm dünyanızı. Artık buradalardayım...

    YanıtlaSil
  4. Sırada "Sliding Doors" var. İlk fırsatta onu yazacağım.

    Buralardayız...

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)