22 Ocak 2010 Cuma

Kabuksuz ve Maskesiz





İçimde biriken sevgi, hoşgörü, anlayış ve aşkı (ama her türden) paylaşamamanın ve belki de bastırılmışlığının tıkılmışlığında, nefesim yetemezken, kalbim ve ruhum çırpıyor, çırpınıyor kanatlarınca. Doludizgin saldırışlarım ve koşuşlarım, bundan mıdır, okumalara? Okuduğum ya da okuyacağım satırlarda kendimi ve tepesinden bastırılmış, kutusuna tepilmiş ruhumu mu arıyorum, ucunda da olsa bulacağımı umarak, hayal ederek? Herkesi bağrıma basabilecek denli geniş ve misafirperver yüreğim, neden beynime hükmedemiyor? Tüm insanları sevme enerjisiyle, herkese yetebilme ve gerçekten de yetebileceğime olan inancım, kendime fayda etmiyor.

En güzel yaşlarındayım hayatın.. Gerisi gelmese de yaşamımın, şu ana kadar ve şu anda gördüğüm, hissettiğim ve istediğim şeyler, bastırılmış satırlarım bana yetecek sanki. Ama çağlayanlarımı akıtamadan, paylaşamadan ve en önemlisi çiçeklerimi büyümüş görmeden gitmek de istemem.

Bir şeyler üretme değil, yaratmadan yaşayamayacağımı, asıl işte o zaman tükendiğimi hissediyorum. Yaratıp bir kenara koymak da kesmiyor; yarattığımı iyi ya da kötü, başarılı ya da başarısız, faydalı ya da faydasız, paylaşamadıktan sonra da anlamı yok.

Bedenin seyahatleri değil, ruhumun gezileri daha çok tatmin getiriyor. Ruhum gezemediği zaman kuruyorum takır takır. Zaman ve mekan kavramını yitirdiğim, saatleri unuttuğum, koşturma gerektirmeyen, vazoya konmadığım ama vahşice filizlenebildiğim, saksıda çiçek değil yabani ot olabildiğim ... sürece yaratabildiğimi biliyorum. Mutlu olmam da şart değil. Hatta belki mutsuzsam ve sorguluyorsam akışkanlığım artıyor. Bazen, mutluyken bile, yaratabilmenin yolunu, bunalımlarımı yeniden canlandırmada yakaladığım da oluyor. Sıkıntılı anların yörüngesine girerek, “o anlar”ı yeniden yaşatarak ve “o duygu”nun belleğine geri dönerek yaratmayı da öğrendim. . Hatta bazen, tıkıldığımı farkedip, satırlara uzak kaldığımı hissedince, bunalmayı özlüyorum sanki. Yaratma ihtiyacımı gideremememin sıkıntısını yaşamaktansa, yeniden eski sıkıntılara dönmeyi bile kabul edecek hale geliyorum. Daralış hali bende adrenalin salınımı etkisi yapıyor ve yeniden coşuyorum. Ama bunun olumsuzluğu, o anlardan kurtulmakta zorluk çekerek uzaklaşmak da olabiliyor.

Mamafih şu anda tam tersini yaşıyorum. Yabancı bir duygulanım bu bana. Sıkılmadığım ama tıkıldığım hissiyle başbaşayım ve gene akıyorum. İçimdeki sıcağı paylaşamadığım ve bana yetecek kadar sevemediğim için tıkıldım sanki. Çok ama çok sevesim var. Kaliteli bir sevgi sunacağımı bilmenin güveniyle açtığım kalp kapılarımı, bunu anlayamayacak insanların kapamasını istemiyorum; yani o kadar da cömert değilim. Paylaşmanın girdabında boğulurken, kapkara girip, bembeyaz çıkacağımı biliyorum. Bana fazladan sunulmuş bu enerjiyle sarhoşken, bir fincan ayılma kahvesiyle uyandırılmak ve kutuya geri tepilmek istemiyorum. Bu noktada bir ürkeklik de burnunun ucunu göstermiyor değil. Kendimi geri çekmek zorunda kalışı tecrübe edeceğime, kapımı tümüyle açık tutmaktansa, aralık bırakıp temkinli ilerlemeyi yeğliyorum.

Cisimleri aşıp geride bıraktığımı farkederken, sadece çıplak kalmamak adına giyindiğimi görüyorum. Modayı ve takip edenleri yadırgıyorum bu bağlamda; öyle önemsiz ve gereksiz görünüyorlar ki. Bedeni giydirip süsleyip, ruhunu çıplak ve renksiz bırakışları dert ediyorum. Gereksiz sözler sarfedip, kendi yoluma çekmeye zorladığım bile oluyor insanları, sırf bu yüzden. Aslında galiba onlar için üzülüyorum. Benim için insanın giysisi gözleridir, sözleridir. Hiç ama hiç hatırlamam giysileri, saatler bile geçirsem insanlarla. Aklımda ve yüreğimde kalan gözleridir ve bana ulaşan sinyalleri. Benim için insan hatırlamak demek, o kişiden bana geçen ya da geçemeyen ışıktır, işarettir, enerjidir.

Eğer ben dalga isem, limanın duvarlarına çarpıp beni geri çevireni değil, kumsaldan ilerleyip yumuşacık geri aktığım bir dalga olmalıyım. Kabul gören yönlerim kuma nüfuz etmeli, görmeyenim denize geri dönmeli sakince.

Harçla örülmüş duvarın taşı değil, sokaktaki taş olmalıyım.
Çerçeveli resim değil, tuvalde yarım kalmış fırça darbesi olarak kalmalıyım. Zar zor yürünen topuklu ayakkabı değil, “yalın” ayak olmalıyım.
Kesme şeker değil, hanımelinin gizli balı olmalıyım.
Panjur değil, rüzgarda salınan tül olmalıyım.
Gönül bağı olacaksam tabu değil, ten olmalıyım.
Seveceksem mecburiyet ve mahkumiyet değil, güven ve saygı üretmeli ve hissetmeliyim.
Öfke olacaksam, birikim değil çığlık olmalıyım.

Bizi büyüteceksem, önce 'ben' olmalıyım. 'Ben' oldukça da çoğalmaya ve çoğaltmaya da hazır olduğum bilinmeli.

9 yorum:

  1. ,,,,,,,Benim için insanın giysisi gözleridir, sözleridir. ,,,,,işte bu benm içinde geçerli mügecim,yazını okuyunca sanki aynaya baktım gibi oldu...


    yüreğine sağlık bayıldım uslubuna,
    bu arada bloguna girmeyi de başardım

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim Nurdancım. Sendeki 'ayna'yı da çok sevdim.

    Hoşgeldin :)

    YanıtlaSil
  3. ruhun gidemediği yerlere beden gittiğinde yıkım başlar, bedenin gidemediği yerlere ruh gittiğinde ise yaratım. (şimdi üfürdüm bu aforizmayı, çok taze henüz, ona göre :)

    çağlayanınızın suyu kesilmesin. kolay gelsin..

    YanıtlaSil
  4. Yaratıcı, yıkıcı, yırtıcı... Hepsi ne kadar da yakın birbirine. İnsanın bunlar adına ödül koyası geliyor :) Kazanan da "neden yrtc/ykc/yrtc olduğunu" anlatan yedi madde saymak zorunda olmalı, karşılık olarak.
    Üfürülmüş aforizma ödülü sizin!

    Ayrıca, teşekkür ederim.. Cümleten :)

    YanıtlaSil
  5. "Benim için insanın giysisi gözleridir, sözleridir. Hiç ama hiç hatırlamam giysileri, saatler bile geçirsem insanlarla. Aklımda ve yüreğimde kalan gözleridir ve bana ulaşan sinyalleri. Benim için insan hatırlamak demek, o kişiden bana geçen ya da geçemeyen ışıktır, işarettir, enerjidir."

    (gerçi nurdan alıntılamış bir kısmını ama) ben bu satırları çok sevdim. çok güzel anlatıyorsun müge. selamlar yeniden.

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim, çok!!!

    YanıtlaSil
  7. sözleriniz nasıl da içtenlikli.. içinizde biriken sevgi/hoşgörü/anlayış/aşkı ılık ılık anlatmışsınız. belki bir başka birikim yazısı da yazmak gerekir bu bağlamda; -hepimizin adına-kolay kolay kabul edemediğimiz/kendimize nedense yakıştıramadığımız/içimizde birikmiş ve aslında en çok bizi biz yapan kiri/pası/küfü..

    YanıtlaSil
  8. Çok sağolun.. Yorumlarınız çok motive edici. O birikim yazıları içimizde hep yazılmakla meşgul zaten. Gün gelir, hepsi göz önüne çıkarlar umarım.
    Çıkacaklar biliyorum...

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)