8 Ocak 2010 Cuma

İzmir Aksanlı 'Gevrek' Yazısı



Hani biz ‘gevrek’ diyoz ya, çoğu kişinin ‘simit’ dediği şeye, işte ondan bahsetmek istedim bugün. ‘Biz’ diyosam İzmirliler ve kendini İzmirli hissedenler… Hani şu son yıllarda “biz neymişiz be abi” dedirttikleri kendine has şehr-i güzel. Gevrekleri yiyoz yiyoz güzelleşiyoz. Aa evet biz böyle konuşuyoz burada. Hem gevrek diyosak bi nedeni var. Taa 450 yıl önce Kırım’ın Değirmendağı mevkiinden gelen tatar Türkleri, ki benim rahmetli babacım da onlardandır, getirmiş İzmir’e gevreğimizi. Burada yetişen sultani üzümlerinin şerbetiyle hazırlayıp, başlamışlar yedirmeye. Arasına peynir, domat, biber konulabilecek halini de yoğurmuşlar; ona da ‘kumru’ demişler. Hani bazılarının “aa siz İzmir’de kuş sandviçi mi yiyorsunuz” sorularına maruz kalan tombul gevrek. Çeşme’de arasına sucuk, salam, sosis koyunca da ‘yengen” olmuş. Amcamızın, dayımızın eşini de yiyo değiliz yani.

Olayı bilimsel bir bakış ile irdeleyecek olursak, simit ile gevrek aslında farklı hazırlanır. O yüzden tadı da farklıdır. Gevrek mayalı hamurun, kızgın pekmez dolu havuzlarda pişirilmesi, susamlanması ve tekrar fırına yollanması marifetiyle o muhteşem çıtır lezzeti yakalar. Simit ise hamurun sulandırılmış pekmez sürülmesi, susam dökülmesi ve pişirilmesi faaliyetlerine maruz kalır. Yuvarlanmaları da farklıdır. Simit bükülerek, gevrek düz yuvarlanır. Gevrek fanatiği bir arkadaş, bu iki farklı yuvarlağın birbirleriyle kıyaslanmasını, imambayıldı ile karnıyarık arasındaki kıyasa benzetip, aralarındaki uçuruma dikkat çekmiş. İzmir’de, tabelada “Simit Dünyası” yazan yerde bile, “üç simit alabilir miyiz” deyince çalışan kişi anlamıyosa, düşünün gevrek ne kadar İzmirli. Ya da İstanbul’da “ver ordan bi gevrek” deyince, adam “hı? ha? ne?” der gibi bakıyosa, düşünün simit ne kadar İzmirsiz.

Gevrek-peynir-çay üçlüsünü bi de Pasaport’ta, vapurlar ve martılar eşliğinde yiyip içiyosanız, ölmeden önce yapılcaklar listenizden bi maddeyi çıkarmanız kaçınılmazdır. Bu keyfi hâlâ bilmiyosanız, kendinize ya hemen İzmir’den bi arkadaş edinin, ya da üşenmeyin tek başınıza/çift başınıza gelin öğrenin. Sıkılırsanız mutlaka tavla oynayacak birilerini bulursunuz orda. İzmirli rehavetlidir; işe koşarak gitmez. Hele somurtarak hiç gitmez. Aynı güzergâhta akşamüstü iş çıkışı bi de köpüklü kaave içer, öyle döner eve. Otururken geçen güzel İzmirli kızlar da bonusu. Evine gideceği araca ulaşmak için de paytona biner kurula kurula. Ohh iyi ki İzmirliyim!

5 yorum:

  1. buradan mukabele edeyim o vakit.

    haklısınız, gelirken gördüm imlâ ve diksiyonu. lâkin, izmir tabelasının önünde kalmışlar, "buradan ileri geçemeyiz," dediler bana.

    şaka bir yana, gevrek tadında bir yazı olmuş. hasbelkader hayatının yirmi yıla yakın bölümünü izmir'de geçirmiş biri olarak, boyoza da -yanında haşlanmış ve misina ile kesilmiş yumurta ile birlikte elbette- ufak bir resim eşliğinde saygı duruşu bekledim en sonda ama konu dağılacaktı muhtemelen o takdirde.

    saygı, sevgi, tebrik, eyv.

    YanıtlaSil
  2. Hiç sormayın, boyozdan bahsetmek için ellerim ve benim müşavir nasıl kıpır kıpır oldular ama evet konuyu gevreğe odaklamışken, "bi durun" dedim ikisine de (aslında üçüne de, çift el yazarım da) :p

    http://img.donanimhaber.com/upfiles/364328/7227352A0AE5496FB735D74E50E951E2.jpg

    Bu link ile manevi huzurda bir saygı duruşuna ne dersiniz? :) umarım link de açılır...

    YanıtlaSil
  3. yok, açılıyor. karabiberi atlamışım, ona üzüldüm ben de şimdi. bir de beş yüz kilometre uzaktan bakakalmakla yetinme kısmetsizliğine tabii.

    YanıtlaSil
  4. Izmir'i,gevregini,boyozunu o kadar ozledim ki.aylar oldu gevrek ve boyoz yemeyeli.subatta izmire gelince yiyecegim.cok sicak anlatmissiniz.gevregin dumani ustundeydi adeta.
    sevgiler..

    YanıtlaSil
  5. Müge hanım pasaportta tavla oynattınız ama nargile keyfini söylemeyi unuttunuz..
    Olsun o kadar hata kadı kızında.. Nede olsa kız kadının kızı..:))

    Kemal kukuleta

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)