13 Ocak 2010 Çarşamba

Çek Bir Çay, GDO’suz Olsun




Bir öğeyi kimi özellikleri daha iyi bilinen bir toplam olarak belirleme, matematikte “açılım” olarak tanımlanıyor. Özel sonuçlardan genel sonuçlara vardığımızda tümevarıp, tersini yaptığımızda tümdengeldiğimiz matematiksel bir döngü içindeyiz sürekli. Ülkeyi, açısının köşesinden geçen bir yarıdoğruyla, ana kollara eşit uzaklıkta kalarak açıortay misali de iki parçaya ayıramayız ya… Bölme, bölünme, bölen, bölünen, kalanlar, artanlar, hep artırım, az indirim… Şu terimlere bakınca, matematik kitabına bakılarak yönetiliyormuşuz gibi. Hortumla veya çeşmeden akan suyla dolan havuzların hangi hızla boşaldığını/boşaltıldığını hesaplayabilenler fazla değil. Peki ya, A şehrinden yola çıkan Mercedes’in hızı kaçtı ki, B şehrine varamadan kamyonla çarpıştı? Ayranı var mıydı içmeye?

Asal sayı gibi hissetmek… Bir başkasının bölmesine izin vermeden, ancak kendi iç hesaplaşmaları ve çatışmalarıyla ya ‘1’e, ya da sonucunda ‘1’ çıkmak adına kendi sayı değerin kadar olan değere bölmek kendini... Bölenin bölünenin kendisi olduğu, kendini kendiyle böldüğü, artan hiçbir değerin kalmadığı, sonucunun 1 olduğu bir işlemde olmak. Kendine bu kadar acımasız davranıp, davranmayı ve sonucuna katlanabilmeyi göze alıp, yine de ilerlemeye cesaret edebilmek. Bunları yaparken getiri gibi görünenler, sular durulduktan sonra götürünün kallavisiyle baş başa bırakmaz mı?

Tüm olaylara, polemiklere, sözde yapıcı diyaloglara, hesap kitaplara, gündem çeşitlemelerine bakınca, tarafsız, fikirsiz, net ve nötr olmak istiyorum. Başka bir yeni fikir ve bakış açısı bile okumak ya da dinlemek istemiyorum. Yorulduk artık; daha da yorulmayacağımız ne malûm. Ne o tarafa, ne bu tarafa hak veresim kaldı. Ütopik hippi ekolüne geri dönüp, herkesin barış ve kardeşlik içinde yaşamasının imkânsızlığını unutmak istiyorum.

Sağlığa bakıyorum; türlü türlü değişimler içinde ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Sağlığımız bozulmasın diye  Çocuklarımı okula yollamayasım geliyor. Bağışıklığımızı yüksek tutalım diye, bol vitaminli, proteinli beslenelim diyorum, bir bakıyorum GDO uzaktan sopasını sallıyor. Elma, portakal, havuç yedireyim diyorum, bir bakıyorum hormonlar dişlerini gösteriyor. Geçen senelerde “aman tavuk yemeyin” diyenler, şimdi tavuk suyu çorbanın antibiyotik etkisinden dem vuruyor. Bir ara televizyonda bir eczacı, “ton balığı yemeye ne hacet, E vitaminlerinden için yeter” diyordu. Bir başka ara yüzümüzü yıkayamaz olmuştuk, arsenik banyosu yapmayalım diye. Çocuklar iyi bir lisede, üniversitede okusunlar diye girdikleri yarışın adı bile kaç kez değişti; sistem değişmesinden bahsetmiyorum bile: LGS, OKS, SBS, YGS, LYS… Tamam, anladık, biri bitiyor diğeri başlıyor, ama bizim her başlayışımızda bitmemize ramak kalıyor. Havamız dağılsın, biraz televizyon izleyelim diyoruz, bir bakıyoruz bir ay içinde 24 kadın öldürülmüş.

Duyarsızlaşmak ve fanusta yaşamak da istemiyorum. Tehlikelere uyanık olmak, aksaklılardan haberdar olup aydın insan tepkisini verebilmek ve küçüklerimize yol gösterirken rol modelliğimizi hakkınca yapmak dileğindeyiz, ama değişen gündem ve trafiğin mantıklı açıklamasını bile yapamaz olduk onlara. Üç maymun olmak lazım belki de. Özellikle eğitim ve sağlıkta doğru politikalarla yönetildiğimiz, her gelenin eskiyi yapboz yapmadığı ve dört işlem gibi alengirsiz bir matematik içinde yaşamak mümkün olmayacak mı?

Yumurta da kolesterolü yükseltmiyormuş, diyorlar… En iyisi gideyim de, sucuklu yumurta yapayım. Sucukta ne falso vardır kim bilir…

3 yorum:

  1. araçların bir milim bile ilerlemediği, buna mukabil sürekli kornaların çaldığı, cinnet geçirtecek türden bir trafiğin içinde sıkışıp kalmışlık hissi veren, şahane bir yazıydı. *ll*htan sonu sucuğa, yumurtaya evrildi de, arabayı olduğu yerde bırakıp kaldırımın kenarındaki büfeye girmeyi akıl edebildim.

    bir de asal sayıya takıldım ben asıl. alegorik temenni güzel ama asal yerine sanal sayı olacağız yakında sanki. karemiz bile negatif olacak zinhar bu gidişle.

    saygı, sevgi, tebrik, vd. eyv..

    YanıtlaSil
  2. Mine,yoğurdu unutmuşsun! O atalarımızdan kalma geleneksel yoğurdumuz da bozulmuş artık. Hazır yoğurtlarda "vücuda faydalı prebiyotik bakteri" kalmamış.Evde kendimiz yapacakmışız, şişe günlük sütten .Uzun ömürlü ve karton kutudaki sütleri kullanmayacakmışız.Diyen ünlü bir onkolog.
    aa'ya katılıyorum.Kesinlikle çok sürmez karelerimiz negatif olacak.

    YanıtlaSil
  3. Eskiden çocuklar küçükken evde yoğurt yapardım; makinesini de almıştık hatta. O yoğurttaki saf lezzeti unutamam. Ve tabii ki kendim çocukken sokaktan geçen yoğurtçudan aldığımız kaymaklı yoğurdun tadını anlatmama gerek yok..

    Yok di mi? :)

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)