27 Nisan 2011 Çarşamba

NİSAN KAFASI



Yazar: İnci Aral.
Okuduklarım: Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm, İçimden Kuşlar Göçüyor, Taş ve Ten, Gölgede Kırk Derece.
Okuyor olduğum: Anlar İzler Tutkular.
Okunmayı bekleyenler: Sen Şarkını Söylediğin Zaman, Unutmak.

Bana yazma motivasyonu veren, bazen tek sözcüğüyle, bazen birkaç cümlesiyle beni doldudizgin düşündüren ve/veya yazdıran yazar. En son geçen yaz "İçimden Kuşlar Göçüyor"u hem okurken, hem de bittikten sonra, ona nasıl ulaşabilirim diye yırtınmıştım. Geçen hafta da aynı yırtınmalara gark oldum. Çünkü İzmir Kitap Fuarı'nda okumadığım kitaplarını alıp, eve gelir gelmez okumaya başladım. Ve benim bitim yine kanlanmaya başladı; İnci Aral'ı görmem, konuşmam lazıııım, diye kazındım. Bu vesileyle imza gününe de gittim, tanıştım. Kendime hâkim olup bu konuyu kenarda bekletmem gerekiyor. Asıl yazmak istediğim bu değil; her ne kadar çok hoş ve özel bir konuşma olduysa da.

Anlar İzler Tutkular'da demiş ki: "...Edebiyat bir oyundur..." Takıldım kaldım bu cümlede. Onun bu cümlenin devamında neler yazdığını yazmayacağım buraya. Eminim ilginizi çekecektir; lütfen okuyun bu kitabı. Bizlere hitap eden cümlelerden oluşan bir kitap.

Oyun... Hayat bir oyundur tarzı bayat söylemlere girmek istemiyorum. Ama benim çok ilgi duymakla kalmayıp, yapamazsam rahatsız olduğum, yoksunluk krizine girdiğim, içimi yediğim iki uğraşım var biliyorsunuz: yazmak ve tiyatro. Oyunculuğu sevmemin nedenlerini ne zaman düşünsem, "yaratılmış dünyalarda farklı insan karakterlerini yaşamayı, yaratmayı, o kişinin yerine geçmeyi sevmem" diye kısa kesmişimdir. Çünkü ben 'içimde' hiç yalnız kalmadım. İçim şizofren benim. Ne hayat senaryosunun, ne de kendi içimin tek düz bir çizgi olmasına dayanabildim ben. Tekdüzeliğe tahammül edemeyip, adrenalin yaratmanın yollarını aradığımı bilirim. Normal değil biliyorum; patolojik bile olabilir. İçimdeki insanlar izin vermedi, aşağı yukarı seyretmeyen bir grafik yaşamama. En azından ev içinde hareket yarattım hep. Kavga dövüş, tartışma, hır gür anlamında asla değil. Yazamıyorsam, yazabileceklerimi dilime döktüm. Oynayamıyorsam, evde kurdum dekorsuz sahnemi. Bir vesile ile fırladı içimden o insanlar. Hatta bazen bununla da yetinmeyip, kendimce hayaller kurdum: mesela bir kafede ben olarak değil de, bir başkası gibi davranan bir müşteri olmak; hastalarıma konuşmam gerektiği gibi değil de konuşmak istediğim gibi konuşmak... Kim bilir belki de anahtar cümle bu: "olmak gerektiği olmamak".
Buna çok takılmayıp devam etmek istiyorum.

Çocuklar küçükken yaptığım bir şey geldi aklıma: mutfağımız açık mutfak. Eskiden çocuklar mutfak masasında yemek yerlerken, ben salon tarafına geçerdim. O açıklık dikdörtgen şeklindedir; tam da televizyon ekranı gibi. Onlara "bakın şimdi ben televizyonun içindeyim. Sizin de elinizde kumanda varmış mesela. Her kanal değiştirmenizde bana ne kanalı ya da programı izlemek istediğinizi söyleyin, ben size onu yapacağım" derdim. Onlar da çizgi film, haberler, şarkılar, dizi film, yarışma vs diyerek kanalımı değiştirdikçe, ben de seçtikleri şeye göre oynardım. Ne eğlenirdik... Birkaç sene önce Seda Sayan ve Var mısın, Yok musun'u da ekledim repertuara :)

Demem o ki, İnci Aral'ın "edebiyat bir oyundur" diyen cümlesiyle, 'sözlük anlamıyla oyun'u ne çok sevdiğimi fark ettim. Ki mantıklı olmayı yerinde kullanabilen, hayal kurmaya gayet kapalı bir insan olarak, buradaki çelişkiyi de görebiliyorum. 'Oyun'u seven birinin edebiyatı, yazmayı, okumayı, dünyalar içinde dolanmayı sevmesi de normalmiş demek ki... Başkasının yazdığı kurgulu edebiyata mest olurken, kendim bunu yaratmakta zorlanırım. Bu bağlamda benim oyun seviciliğim foslar genelde.  Ama kurgu içeren yazılar da yazmak istiyorum artık. Oyun oynamak istiyorum. İçimdeki insanların sadece sahnede değil, satırlarda da tur atmasını...

Şu yazdıklarımı okuyunca hafif bir dağınıklık var gibi geldi bana (bırak dağınık kalsın). İçim o kadar dolu ki cümlelerle, hangi birini yazacağımı şaşırmış bir halim var sanki (bloglar açıldı, artık sırayla yazarsın). Aklımdakileri yazmaya çalışırken, kendi yazdığımdan yeni çağrışımlar alıp başka tarafa kaymış gibiyim arada (başkasını okumaya ne hacet, sen kendini dürtükleyen bir şizofrensin). Bilinç akışı tekniği yapmışım, deyip kendimi sakinleştireyim bari (Virginia Woolf'un kemikleri sızladı vallahi). 

Umarım kafanızı karıştırmadım. İnci Hanımın da kulakları çınlasın, gene beni estirdi...

Merhaba :) Yeniden...

15 yorum:

  1. Hoş geldin Müge'cim.
    Sanırım hepimizde izi var İnci Aral'ın bir biçimde...

    YanıtlaSil
  2. İnci Aral'ı okurum.Ama niye bilmem kadın kahramanları beni kızdırır hep.Kadın kahramanlarından öç alır gibi bir halle yazdığını düşünürüm niye bilmem.Safran Sarı ve Mor 'daki çizdiği kadın kahramanlar usandırmıştı beni.Aldatmak da aynı sanırım.Erkek kahramanları daha süzülmüş,aklı başında gibi sanki.Unutmak ise oldukça etkilemişti beni.Yaşadıklarından kendine çok kızgın olduğu sonucunu çıkarmıştım,ondan kadın kahramanları böyle herhalde diyorum şimdi.Yaşadıkları zor gerçekten ama üstesinden gelmiş.Toplumun ikircilikli ahlak anlayışından o kadar çekmiş ki.Ölü erkek kuşlar ve yeni yalan zamanlar diğer kitaplarına göre daha olgunlaşmış dönemin ürünüydü sanki

    YanıtlaSil
  3. Hem kitabini okuyup bir de imza almak cifte zafer olmus. Fuar kitaplarini gule gule oku. Tr'ye geldigimde almak istedigim kitaplar gittikce artiyor.

    YanıtlaSil
  4. Ay çok utandım ben hiç okumadım İnci aral ve çok merak ettim Mügem..

    YanıtlaSil
  5. Sayın adsız,
    Yorumlarınız muhteşem. Çok teşekkür ederim. Kitaplara Aral'ın yarattığı karakterler bağlamında bakmadığımı sayenizde fark ettim. Düşündürdü beni. Buna özen göstermeye çalışmalıyım diyorum şimdi kendime.
    Ben daha çok yarattığı karakterlerden yola çıkarak nasıl da derin, net ve doğru yorum ve betimlemelere, analizlere girdiğine, "evet ya, aynen böyle değil midir" dedirtmesine mest olmuşumdur.
    Evet onunki zor bir hayat olmuş. Öfkesi, çözümsüzlükleri ve hesaplaşamadığı bir şeyleri var. En çok da kendiyle sanki. Ama bir o kadar farkındalığı yüksek biri.
    O nedenledir ki, onu yakından tanımak istemişimdir.
    Sağolun tekrar :)

    YanıtlaSil
  6. Özlem'cim sağolasın. İnci Aral kardeşliğimiz var demek ki ;)

    YanıtlaSil
  7. Didem'cim ben çok severim, gördüğün gibi. Umarım sen de okuyunca seversin.. Sağolasın :)

    YanıtlaSil
  8. Deli Annem, güzel annem.. ne utanıyorsun yaa??? her kitaba yetişmek ne mümkün. bak işte bu vesileyle öğrendin, denersin..
    Öperim canım :)

    YanıtlaSil
  9. Şimdi bu yazıyı okuyunca, daha önce okumamış olduğuma çok pişman oldum. Neyse ki geç kalmış sayılmam :))

    YanıtlaSil
  10. Canım Francesca'cım, daha yeni bir yazı zaten.
    Niye pişman oldun merak ettim :)

    YanıtlaSil
  11. İnci Aral'ı okumamış olduğuma pişman oldum :)

    YanıtlaSil
  12. Olmaaa.. okursunnn.. ama haklısın ben de olsam, senin gibi hissederdim.. ama hemen de peşine düşerdim ;)

    YanıtlaSil
  13. 'sevginin eşsiz kışı'ile tanıştığım,her kitabını severek okuduğum,yeni kitap çıkarsın diye sabırsızlandığım yazar!
    şanslısın,tanışmışsın...
    sevgiler :)

    YanıtlaSil
  14. bende çok severim İnci Aral'ı... Safran Sarıyı okumamıştım onu aldım ben de...

    YanıtlaSil
  15. Adsız çok haklı Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinde Melike Eda karakteri insanın sinirlerini bozuyo aslına bakarsanız neden bu kadar baskın kadın karakterler yarattığını ondan duymak isterdim.

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)