26 Eylül 2010 Pazar

TERSLİK BU YA...



Adaam sen de…

Yarın, bir gün önce günlüğüne yazdığı şeyleri nasıl da saçma bulacağını düşünüp gülümsedi.

Bugün Pazar, keyfime bakacağım, dedi. Yarın düşünecekti hepsini.

Önlem alsa her şeye daha mı tolere edilebilir olurdu? Göz göre göre üzülmemeyi de öğrenirdi belki bu sayede. Önce sıkılsa, sonra da neden sıkıldığını bulsa ve baştan önlemini alsa, işe yarar mıydı ki? Tersten yaşasaydı her şeyi nasıl olurdu ki? Ama onlar hiç olmazsa arkasından konuşmuyorlardı. İnsanlar da ev işleri kadar nankördü. Daha mı dikkatli olurdu acaba o zaman? Zamanı geri döndürmek ister miydi? Kimselerle eğlenemediğini anladığından beri sadece ev işlerini planlar olmuştu.

Spor ayakkabılarının hepsini yıkamalıydı bugün ayrıca. Püre de güzel olurdu yanına. Mantar soslu et vardı aklında. Evet, hepsi bugüne sığabilirdi rahatlıkla. Çamaşır? Yemek? Kitap? Sinema? N’apacaklardı bugün…

Isıttığı simite tereyağını sürünce erimesini, sanki ilk kez görüyormuş gibi heyecan ve iştahla izledi. Sohbet ede ede yediler. Hazır kahvaltı özlemini çoktan unutmuştu, hatta zevkle hazırlamıştı. Yumurtaları büyük cezvede dakikalarını hesap ederek kaynattı, peynirleri kesti, domates ve salatalıkları doğradı, çayı demledi, toz şekeri ve çay bardaklarını ocağın yanında hazır etti, kardeşi masayı hazırladı. Simitleri de alır gelirdi nasılsa. Ablası nasılsa hazırlardı evde kahvaltıyı. Her zamanki gibi öyle miskindi ki, bunu da kabul etmedi. Kardeşine söyledi. Aklına köşedeki simitçiden simitleri, evden de peynir alıp, az ilerdeki çardak altı çaycıda kahvaltı etmek geldi. Salona geldiğinde kahvaltı hazırlamaya nasıl da üşendiğini, hazır bir kahvaltı bulmanın özlemini fark etti.

Yarı karanlıkta yüz yıkar, çişini yapar çıkardı. Çocukken babasının onları lamba yakarak uyandırmasından kalan bir iticilik olsa gerekti. Uyandığı gibi tahammül edemediği şeylerden biri de lamba açmaktı. Lambayı açmadı her zamanki gibi. Doğrudan yüzünü yıkamaya girdi tuvalete. Tekrar yatası geldi ama saat on buçuk olmuştu. Ses etmeden geri döndü. ‘Bir insan uykunun sessizliğinden, televizyonun kakofonisine nasıl geçiş yapabilir bir anda’ diye hep merak ederdi. Uyandığı gibi televizyonu açan kardeşini gördü, kanepeye kendini salarcasına atarken. Salona doğru ilerledi, bu kez daha hızlı. Bu ne hız, diye düşündü. Koridora çıktığında kimseyi göremedi. Lambayı fark etmesi ile kalkmaya karar vermesi arasındaki sürede lamba sönmüştü bile. Merakla fırladı yataktan. Herhalde saat epey ilerlemişti ki, ev halkından biri uyanmıştı bile. Tuvaletin lambasının yandığını görüp, ondan önce birinin kalkmış olmasına şaşırdı. İşe gitmeyecekti, başka bir şeye yetişmesi gerekmiyordu. Azıcık daha uyusa geç kalacağı bir yer de yoktu. Bu keyif hiçbir sabahta yoktu. Pazar gününün tadı başka, diyerek uyandı. Akşam yatarken, ‘yarın şöyle sıkıcı bir tersten hikâye yazayım’ diye düşünmüştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hadi söyleyin bi şeyler :)