2 Nisan 2010 Cuma

Çocuk Ruh Büyüyor

Öngörülemeyen basit zamanlar, paranoyak bir bekleyiş yapıştırdı aklımın bir köşesine. O anda basit görünen ve bu yüzden de öngörü ve sağduyuyla bakma gereği duyulmayan o zamanların üzerinden geçen süreçlerin sonunda yine şaşırma korkusu bulaştı ruhuma. Çok mu korkuttular beni acaba? Hâlbuki ben insanları ve olayları ‘görmek istediğim gibi’ görmemeyi ve beklentiye girmemeyi telkin ve emir verip durmamış mıydım kendime hep?



Hata olduğunu anlayamadığım, tersine iyi niyetlerle sunduğum ruhumu bu kadar telef edeceklerini bilemedim. Korkmadan, korkmaya en ufak bir gereksinim duymadan, açtığım kollarımın omuzlarımdan aşağıda bitkin düşeceğini öngöremedim. Ama ben hiç bu kadar aldanmamıştım ki… Büyüdüm, olgunlaştım, insanları bayağı bir tanıdım sanmışım. Büyüdükçe daha çok deneyim kazandığımı zannedip, zarar görmeyeceğim güvencesini yalanca kazanıp, samimiyetin ışıltılarını gözlerimden özgürce saçmışım. Yaşım arttıkça, şüphelerimi azaltmışım. Kazanları kaynatan cadıların genç olduğuna inanıp, orta yaşa bulaşamayacaklarına hükmetmişim. İçinde savunma ve saldırıların olabileceğini düşünmemekle kalmayıp, düşünsem bile yakıştırmayıp, hatta düşündüğüm için kendime kızacağım kahveler içmişim. Arkamda dolapları döndürüp, atlıkarınca neşesiyle eğlenildiğini bilememişim. Ben hangi zamanın insanı olarak kalmışım? Öyle bir zaman hiç olmuş mu ki?

Güven kaybının yarattığı ‘acaba’lı düşünce balonlarını, başımın çevresindeki atmosferden itemez olmaya başlamak yeni bir şey benim için. Yeni eski her yüze şüpheyle bakmak nasıl zormuş. Saf kalamamayı öğrenmek, saf kalmakta zorlanmaz olduğum zamanlara nasıl da ‘aptal’ yaftasını yapıştırır oldu. İnsanoğlunun kıskançlık kaynaklı ivmeleriyle mücadeleye girmeyi hiç anlamadım ki, yapabileyim. Bunları hep filmlerde olur, ancak senaryolaşır sanmışım. Duygunun işi bitse, mantık el verir, diye düşünmüşüm. Ben sıcak yaklaşırken, geri döneni de sıcak hissetmişim. Yalan çok kolay söylenebilir gerçeğini es geçmişim. Yaratılan yalan dünyanın gerçeğini görememişim.

Şimdi yeni bir duygum ve belki de takıntım var artık: insanlardan korkuyorum. Paranoyakça kaçıyorum. ‘Ya her söylediğim aleyhime çalışırsa bir gün’ diyen melekle şeytan arası bir yaratık var artık, kulağımın dibinde. Ruhuma verilebilecek yeni bir travmanın yükünü taşıyamam gibi geliyor artık. İncinmişliğimin telâfisini yapabilecek kişilere bile ruhumun gözlerini kısarak bakıyorum. Atasözünü değiştirmek istiyorum artık: eski dost gün gelir, düşman da olabilir.

Beni sarsan zamanların bir an önce eskimesini diliyor, zamanın ilaç olduğunu bir an önce onaylamak istiyorum. Tekrar zarar görme korkusundan arınmak ve eski ben olmak istiyorum. Bu korkuya sahip olmak, beni benden farklı biri yaptıkça, bu korkudan da, kendimden de korkuyorum. Örmek zorunda kaldığım duvarları aşıp aşıp gelen ve beni uyutmayan sıkıntılardan kurtulmak istiyorum. Uyandığımda anısız olmak istiyorum.

Anneme “bana çocukluğumu anlatsana” demiş bulundum. Büyümüş olduğumu unutmak mıydı niyetim acaba… Öylece çıkıverdi ağzımdan. Sonra kızıma baktım; yüzündeki mutluluğun çizgisizliği içime iyi geldi; uzandım öptüm pürüzsüz bir sevgiyle. O ise yüzümde artan çizgilerimi okurcasına, ‘korkma anne, bak biz varız’ der gibi baktı kocaman gözleriyle. Bu iki farklı kuşağın arasındaki kuşak olarak yalnız olmadığımı fark ederek, kuşaklarımızı birleştirdik. Evet, zamanın sağaltan gücünü onlarda bulmalıyım. “Çare olmayan merhemini akıtayım zavallı gözlerimin” diyen bir Lady Anne olmaktansa, her şeye karşın ayakta duran Antigone olmayı seçmeliyim. Elimden geleni yaptım, diyebilmeyi istemedim mi ben hep?

12 yorum:

  1. Mine eline sağlık.
    Öyle bir yazı döşemişsin ki, kelimelerinin rüzgarı oda da öyle bir esti ki.Öyle bir sersemledim ki...
    Ah!sabah kahvem geldi.Tam da zamanında...
    Şekersiz.Kafein çare olur umarım.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim :)

    Kahveee, lütfen çare ol Catharsis'e!!!
    :)

    YanıtlaSil
  3. Çok sevdim bu yazıyı... Dememe gerek yok, güzel Türkçemizi çok güzel kullanıyorsunuz zaten... Yazıyı okurken kendi çocukluğumla bu günüm arasında salındım durdum... Şu an tam ortada bir yerde asılı kaldım sanki... Teşekkür ederim, yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil
  4. Asıl ben teşekkür ederim.....

    YanıtlaSil
  5. Mügeciğim, bir kahve içelim bir gün, yazdıkların üzerine konuşacak çok cümlemiz var gibi geliyor bana... Sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Gökçecim, neden olmasın, zevkle...
    Sana da sevgiler :)

    YanıtlaSil
  7. Kabaca bir tabir ama,"korkunun ecele faydası yok".
    İnsanlardan kaçarak değil, ancak üstüne giderek aşabiliriz engelleri.
    Hiçbir öykü boşuna yazılmamıştır. İçinde yaşanmışlıklar saklıdır, bu senaryo da olsa, film de olsa değişmez.
    Çok güzel anlatımınız, güzel dilimizi kullanmadaki üstün başarınız için sizi kutluyorum.
    Bu yazıların artmasını ümit ediyorum.
    Sevgiler,saygılar.

    YanıtlaSil
  8. Ramazan bey, öncelikle teşekkür ederim.

    Doğru söylüyorsunuz.
    Kaçmak değil de, mesafeleri artırmak noktasına gelinmesi, kendi adıma, çabalar sonrasında ulaşılan bir aşama. Yaşlar ilerledikçe 'insan eleme' ihtiyacını ve zorunluluğunu kaç insan hissetmiyor ki? Diyalogları sağlıklı bir şekilde devam ettirme çabasının sonu, karşılıklı monologa varıyorsa, ağızdan çıkanı sadece o ağzın sahibi duyuyorsa, "çabalama dönemi" bitmiş demektir. Geriye önceleri acı olan, sonra ise sıradanlaşan bir gülümseme kalıyor.
    Size de sevgiler ve saygılar :)

    YanıtlaSil
  9. Müge hanım gerçekten çok kaliteli ve gerçek bir yazı olmuş. Anlatım diliniz çok akıcı, daha sayfalarca olsa yine okurdum. Tebrikler.

    Sizin yaşınız benimkine oranla epey ilerde olmasına rağmen görüyorum ki durumlar düzeleceğine, kötüleşiyor. İnsanlar yaşlansa da anlamak istemiyorlar, değişmiyorlar. Halen boş hırslarla, çıkar kavgalarıyla uğraşıp bencillikte yarışıyorlar. Bir insanı bile incitmenin ne kadar büyük bir günah olduğunun farkına varamıyorlar.

    YanıtlaSil
  10. İlhan Bey çok teşekkür ederim. Hırsın, kıskançlığın, bencilliğin endazesi kaçınca değişen bir şey olmuyor, doğru :(

    YanıtlaSil
  11. Müge cok guzel yazmıssın

    cocuklugun bu kadar ozlenıs nedenı
    bence en samımı oldugumuz donemlerın o zamanlara aıt olusu

    butun cocuklar en masum en samımı hallerı ıle hayatın ıcınde yer alır


    ve ınsanlar cocuklugu hep ozler
    cunku
    buyudukce
    samımıyetsız samımılıkler yer alır hayatımızda
    ve orselenırız

    canımız yanar

    dılerım cevrende hep ıctenlık hakım olsun
    sevgılerımle

    YanıtlaSil
  12. Öykücüm, çok doğru diyorsun.

    Dileğini tüm kalbimle kabul ediyorum ve ben de aynını sana diliyorum. Ama biliyoruz ki bunun gerçekleşmesi zor :( Yine de senin gibilerin olduğunu bilmek çok umut verici. Her şey bir yana, bu halimizi korumak için gücümüzün var oluşu en güzel hediye...

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)