6 Şubat 2010 Cumartesi

Bloglararası Tur Sonuçları


Takipçisi olduğum ya da olmadığım blog'larda konular genelde iç dökme, aşk acısı, ölüm, özlemler, baskılanmış duygular vb bağlamında gayet insanî daralmaları içeriyor. İnsan olmanın doğal çıkarımları bunlar tabii ki. Blog ortamı da buna fazlasıyla olanak tanıyor. Bir yazısında kederli satırlar okuduğum bir yazar, bir başka yazısında havasını dağıtmış olarak neşeyle geri dönüyor. Bunu ben de yapıyorum. Yazan insan daha bir fazladan deşen insandır ve onu ve/veya çevresindekileri huzursuz eden şeyleri veya kişileri sadece kendi bünyesinde irdelemekle yetinemez. Beyninden, ruhundan ve kalbinden taşar duygu ve düşünceler; önündeki klavyede harf dizilerine dönüşür. Okuyanın ruh halini olumsuz etkileyip, içini sıkabilir. Ya da o neşeli yazıyla canlandırabilir de.

Bazen yazılan yorumlar, yazıdan daha ilginç olabiliyor, veya o yorumlarla yazı daha da ilginç hale gelebiliyor. Yeri geliyor yorumlar, yazanı savunmaya geçmek zorunda bırakıyor: "hayır onu demek istemedim, şunu demeye çalıştım.." gibi. Ki bu hiçbir yazarın yapmak zorunda bırakılmaması gereken bir durumdur. Kaldı ki, zorunda bırakılsa bile yazar bunlara çok da prim vermemelidir. Her yazan insan herkese hitap etmek ya da herkesin anlayabileceği şekilde yazmak zorunda değildir. Zaten ne derler: "Ne anlatırsan anlat, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır".

Son okuduğum yazılardan bir tanesiyle içim huzur doldu bugün. Bir başkasıyla dehşete düştüm, çünkü ölmek istediğini yazmış. Geçen günlerde depresyonun, ya da mutsuzluğun diyeyim, girdaplarında savrulan bir başka yazı sahibi, bir baktım, arkadaşlıkla ilgili çok pozitif bir yazıyla canlanarak geri gelmiş. Bir diğeri, başkasının bir dolu sayfada anlatacağı duyguları, bir paragrafta öyle hoş derlemiş ki, bir cümle daha fazlasını aratmamış. Hele bir tanesi var, belli ki aşkın en güzelini yaşamış ya da yaşıyor, dizeleri buram buram aşk saklıyor.

Tam da bu noktada şunu kendime de bir öz eleştiri olarak belirtmek istiyorum: her yazılan, yazarın mutlaka kendini bağlamak zorunda değildir. İyi gözlem yapan ve bunları satırlarında ifade edebilen kişi her zaman yazdığı yazının öznesi değildir. Etrafımız zaten özne ve yüklem dolu; beğen beğen yaz, diye bekliyor. Sanılmasın ki, yazılanlar ille de başımızdan geçiyor. Bu bir anlamda "blog ortamı"nın dezavantajı, çünkü çok kişisel algılanıyor. İşte bu yüzden de blog açmaya cesaret edemeyenler var; yanlış anlaşılacaklar diye.

Yazmak cesaret işidir, demişti bir hocam. Paylaşmak da cengâverlik... Kim ne der, diye susacaksak, sustuğumuz kadar yazalım. Çünkü yazdığımız ölçüde güçleniyoruz, arınıyoruz. İtirazı olan?

11 yorum:

  1. yanlış anlaşılma endişesini hangimiz yaşamıyoruz ki? aşmak lazım bu endişeyi.

    YanıtlaSil
  2. Bunlardan biri benim yazım değil mi? :)

    Ne demiş Fuentes, "Yazmak, sessizliğe karşı mücadele etmektir." Ben yazarak söyleyemediklerimi, içime attıklarımı haykırıyor, kendi sessizliğimle mücadele ediyorum. Utanarak çoğu zaman. Korkarak, çıkan sözcüklerden..

    İtiraz etmem mümkün değil, ben beni anlatıyorum satır aralarımda. Ve ben başkalarını tanıyorum yazdıklarında.

    YanıtlaSil
  3. Adam,
    Kesinlikle aşılmalı :)

    Gülnur,
    Ayyynen öyle.. Biliyorsun :)

    Nurdan,
    Sağol... :)

    YanıtlaSil
  4. yazmak her zaman cesaret işi değildir, susmak her zaman cesaret işi değildir, gitmek her zaman cesaret işi değildir; dönmek daima cesaret işidir. durmadan dönmek.. dönmek.. ama döndüğünün de bir hiç olduğunu bilerek..

    YanıtlaSil
  5. Bunu bilerek dönmek, bence, cesaret işi değil, kendine işkencedir; mazoizmdir. Ha eğer kendine işkence bir başarı sayılıyor ise, dönmek o zaman cesaretin nirvanasıdır.

    YanıtlaSil
  6. açıklaması zor.. burada anlayışınıza güvenmekten başka yol yok.. varolun..

    YanıtlaSil
  7. Merak ediyorum.
    Hep böylemisiniz.
    Üstüne bastığınız sözcükler cuk diye otursun diye yazısının üzerinde durmadan tepinen bir kalemin ifşasını okudum adeta. Öznesi, yüklemi, cartu, curtu ahenk içinde adeta dans ediyordu. Aslında bu kısa tutulmuş yazıdan bir çok pasaj çıkarabilirdiniz. Bölüm bölüm. Mesela duygusallar, neuro manyaklar, pratisyenler, sado mazoşistler, gerildikçe gerilen uçuk tiplerin bile kendilerini ifade edebildikleri bu blog ortamlarından artık amerikayı bile aşmış olan yeni bir dünya kültürü çıkarmak herhalde mümkündür diye düşünüyorum. Kanımca ilk at binicileri geniş otlaklarda dörtnala kısrak koştururlarken zamanla insani evrimleşmenin gün gelip bu boyutlarda uçsuz bucaksız bir enleme sahip olabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi. Herhalde diyorum bakınız. Belki onların içinde de bugünün canavarını alyuvarlarında gezindiren bir ucube vardı. Fakat o eski zamanlarda bunu yapabilmek sadece şamanlara özgü bırakılmıştı ki, yine aslında bugünden farksız bir kapanma yaşardı insanlar. Sizce kendileri olarak düşündükleri herşeyi ama herşeyi bloglarda yazabiliyormu dersiniz insanlar. Hiç korkuları yokmu sizce. Mesela USA bandrollü bu linklerde komplo teorileri kurarsak eğer, çocuk katili amerikaya, açıkca sen evet çocuk katilisin diye düşünüpte diyebilenlerin yüzdesi sizce kaçtır. Hep bir CIA korkusu veya iç teşkilat korkusu yaşamazlarmı dersiniz. Ha insanların siyaseti düşünmeyenleri yokmudur, vardır elbet ama burası patagonya olmadığına göre ve görsel medyada hergün boy boy işlenen olumsuz, sistemli frekans kaşıyıcılı haberlerden nasıl etkilenmez bir insan anlamıyorum. Aşk şiirleri yazan bir insanın bile düşünceleri etki altına, ufacıcıkta olsa, insan olma özelliğinden dolayı girmezmi. Bu konu uzar gider ve ben kayıt altına alınmış bir geleceğin elimdeki bu doneleriyle birilerinin bir şeyler yazdıklarını biliyorumda, birilerinin o yazmış oldukları birşeyleri sahiplenmekteki zorluklarını anlamamız gerektiğini söylüyorum sadece. Herşeyi yazmıyoruz ama herşeyi düşünüyoruz. Çünkü insanız.Doğamızda var. Yanlış veya doğrunun seçimini yapmak kendi elimizde.

    İyi brownie yapan bir dünyalı arkadaşım olarak yazının içeriğine katıldığımı, fakat özü ihtiva etmediğinden çekimser kaldığımı söylemek isterim. İnsan bir muamma, çözdükçe o seni anlar.

    İyi geceler

    Ahmet

    YanıtlaSil
  8. Ahmet bey merhaba,
    Yazılarımın üzerinde tepindiğime kendim hiç tanık olmadım ama öyle bir his uyandırmış olmam ilginç. Yazı yazmaya ancak hazırsam başlarım. Yoksa ıkınarak, ayrıca tepinerek yazmam, çünkü samimiyeti kaçar yazının; ki bu benim için en önemli koşuldur.
    Evet, yazıdan yeni yazılar çıkar. Ama insan tahlillerine girip, pseudo-analistlik yapmak istemem. Beni aşar. İşte o zaman tepinmeye başlamam gerekir ve yazdıklarımla herkesi tepindiririm :)
    Vakit ayırıp bu kadar uzun yorum yazdığınız için çok teşekkür ederim. Her zaman beklerim.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  9. :) Sevgili Müge galiba mecazi anlamda kullandığım en çok şu tepinme sözcüğüne takılı kalıp bana kızmışsın. Öyle anlıyorum. Buda yorumumun özündeki anlatmaya çalıştığım ve genel bir bakış açısı ortaya koymak istediğim, bana ait düşüncelerimi bu tepinme sözcüğünün gölgesinde bırakmış. Olsun, canın sağolsun güzel arkadaşım. Üstelik ben eminim ki hemen hemen herkesin herşey hakkında iyi veya kötü bir fikri olduğu günümüzde pekala da profesyonel bir analiz yapabilire yakın şeyler söyleyebilirsin. Lütfen kendine haksızlık etme. Sana hiç büyüklerin söylemedimi, hani küçükken kulağımıza eğilipte fısıldarlardı, şimdi bizim kendi çocuklarımızın kulaklarına fısıldamamız gerektiği gibi "İnsan isterse başaramıyacağı şey yoktur. Yeterki istesin".

    Ve lütfen koskoca bir yorumdan bir sözcüğü çıkarıp egonu pışpışlama. Yine söylüyorum, evet belki aynı dilden uzak ifade şekillerimiz var ama orada kullandığım tepinme, parantez içinde belirtiyorum "yerinde, doğruya yakın, oldukça net" demek için kullanılmıştı. Demek ki ben anlatamadım. Tabi kafamın içinden su akar gibi kaleme dökülürse düşüncelerim böyle " ne demek istiyor bu adam, manyamışmı ne" gibi yanlış anlamalar oluyor.

    Yinede herşey için teşekkürler.
    Saygılarımla

    Ahmet

    YanıtlaSil
  10. :) Kızmadım ama dikkatimi çekti tabii ki. Aynen son yorumunuzda dikkatimi çeken bazı kelimeleriniz gibi. Eleştiriye tahammülsüz biri olsam, ne blog açmam, ne de gelen yorumları olduğu gibi yayınlamam beklenirdi. Hemfikir olmadığım konularda fikrimi kendi bakış açımdan belirtme serbestliği, aynen sizin buradaki serbestliğiniz kadar, benim de var :) [Buraya da gülen yüz koyayım ki, kızgın bir ifadeyle yazmadığım belli olsun]

    İmlânız gözlerimi oyuyor [mecaz] :)

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)