“Kızımız artık genç kız oldu, büyüdüğünde bize dişlerini
neden yaptırmadığımızın hesabını sormasını istemedik,” diyen o kadar çok
ebeveynle karşılaşıyorum ki. Haksız da bulmuyorum bu düşünceyi. Çocuğu yamuk
dişli kalsın, kim ister… Yalnız iki konuyu anlamakta zorluk çekiyorum:
Birincisi ağızlardaki bir sürü çürük dişi görmezden gelip, diş sorununa sadece
estetik kaygılarla yaklaşılması. Buna bağlı olarak, ikincisi de, kızlarını
ufaktan vitrine çıkarmaya hazırlıyorlarmış gibi önlemlerin alınmaya
başlanılması.
Ortodontik tedavi, işlevsel ve/veya estetik amaçlı olabilir:
Isırma, konuşma ve yutkunma gibi işlevlerde sorun olabilir. Sağlık, iletişim ve
kişinin psikolojisi açılarından mutlaka tedavi edilmelidir. Bu konuda artan
bilinç sayesinde artık birçok çocuğun, gencin ve hatta yetişkinin ağzında
teller görmek şaşırtıcı olmaktan çıktı. Amma velâkin diş çürüklerine hâlâ
yeterince önem verilmiyor.
Genç kızı için randevu alan bir aile, yanlarında bir de
küçük toraman bir oğlanla geldi. Nasıl şeker… Çocuklara olan zaafım yüzünden,
hemen yanaklarını sıkıştırmaya başladım. Gülümseyince gözden kaçacak gibi
görünmeyen çürükler silsilesini de fark ettim. Ağız, enfeksiyon yumağı olmuş.
Kızı bıraktım anında. Çürüklerle ilgili bir yol çizip çizmediklerini sordum;
değil yolu çizmek, çürüklerin varlığından rahatsız bile değillerdi. “Süt
dişidir, düşer, yerine yenisi gelir,” tarzındaki yanlış düşünceye onlar da
sahipti. Ama tabii bu onların değil, bazı diş hekimlerinin de suçu. Evet, süt
dişleri ağızda misafirdir ama daimi dişler sürünceye kadar da sağlam kalmaları
ya da çürümüşse tedavileri gerekir.
Geleyim ailenin yaklaşımına: Sağlık tehlikesi olan çürükleri
bir kenara koyup, onlara göre gelinlik çağı yaklaşmış kızlarının estetik hiçbir
falsosu kalsın istemiyorlardı. O an onlar için önemli olan on yedi yaşındaki
kızlarının ambalajını şık yapabilmekti. Bu türden bir kaygıyla ilk kez
karşılaşmıyordum. Anadolu’dan İzmir’e uzun yıllar önce göç etmiş bir ailede de
aynı durum söz konusuydu. Bana ilk geldiklerinde on beş yaşında olan kızı için,
ortodontik tedavi süresini yaklaşık üç yıl dediğim zaman, babası bunu çok uzun
bulmuş ve değmeyeceğini, çünkü zaten nişanlı olduğunu söylemişti. Benim
şaşkınlığım ve direnmem karşısında, aslında çok da gönüllü olmadığı bu evlilik
işini tedavi bahanesiyle ertelemek için çabalayacağını belirtmişti:
“Geleneklerimiz böyle Müge Hanım, ben de ister miyim ama bana yükleniyorlar.
Eğer kabul etmezsem, kızımda bir kusur olduğunu düşünürler ve bir daha
evlendiremem de. On yedi yaş evlenmek için geç bile, bizim âdetlerimize göre.”
Bu baba yine de aileyi ikna etti ve tedaviye başladık.
Liseye de devam etmeyen bu kız çocuğunun tedavisini yıllarca
uzatasım, benim içime sinene kadar evlendirmeyesim geldi. Tabii ki yapamadım ve
iki buçuk yıl sonra tedavinin sonuna doğru düğün hazırlıklarına giriştiler. Kız
da bunları o kadar doğal karşılıyordu ki, bana laf düşmeyeceğini o zaman anladım.
Ona söylediğim son şey, hemen çocuk sahibi olmaması için önlem alması oldu.
Bilgisi olup olmadığını sordum, utanarak bildiğini söyledi. Tedavinin son
aşamasını beklemeden önce düğün için köylerine, sonra da yaşayacağı o uzak
şehre gitti. Bana üç ay sonra tekrar gelebildiğinde, son aşamayı da hallettik
ve benim evlenmesine kıyamadığım o kız, yeni evli ve başı örtülü bir genç
kadına dönüşmüştü. Ama satır aralarındaki cümlelerinde hâlâ bir çocuktu.
Kayınvalidesiyle yaşıyorlarmış ve yemekleri de kayınvalidesi yapıyormuş. “Buyur
gel, bir kahvemi iç,” derkenki bilgiçliğine güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Demem o ki, ne dişlerinizi ihmal edin ne de kızlarımızı bu
kadar erken paketleyip evlendirin. Dişlerini düzelttirecek kadar sözüm ona
modernleşmiş kafalar, çocuk yaşta evlendirme kafasından kurtulamıyorlar ya da
izin verilmiyor. İki nesildir İzmir gibi, Türkiye’nin en medeni şehrinde
yaşamalarına rağmen geleneklerinin ve aile baskısının ağırlığından kurtulamayan
Anadolu insanları o kadar çok ki. 2012’nin en başarılı filmlerinden sayılan
“Lâl Gece” de bu konuyu çok güzel anlatmıştı.
Şimdi on yedi yaşındaki kızıma bakıp “buncağızım daha
kendini zor toparlıyor, evlenmek neyine?” ya da on dokuz yaşındaki oğluma bakıp
“buncağızımdan koca mı olur bu yaşta?” diye düşünürken, evlenerek sınıf
atladığını sanıp mutlu görünen o hastamı içim burkularak anıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
hadi söyleyin bi şeyler :)