Zaten 15 Ağustos'a randevu aldığım ve otobüsle 1 saat-20 dakika süren emniyet müdürlüğünden! Ama tabii iki randevu arasındaki tarih farkı önemliydi, çünkü torpilli olanının tarihi 31 Temmuz idi. Oradaki amirlerden birinin sekreterini bulacaktık. O bizim adımızla, biz de onunkiyle bilgilendirilmiştik. 10.30'da huzura çıkacaktık.
Bunu öğrendiğimde 30 Temmuz Pazartesi, saat 18.00 küsurattı. Bu kadar hızla randevu kapacağımızı tahmin edememiştim. Kuzenciğim sağ olsun. E tabii hemen biyometrik fotoğraf denen ve insanı hortlak gibi çıkartan vesikalıktan çektirmek gerekiyordu. Annemin evine yakın fotoğrafçılar netten tarandı, bir tanesi seçildi, arandı ve biyometrik foto çekip çekmedikleri soruldu. Olumlu yanıt üzerine, tam adres tarifi istendi. Müşterisiz kalmışlar zaar, siz köşeye kadar gelin ben sizi karşılarım, diyecek kadar fotoperver bir hanım arkadaşa teşekkürler edildi. Anneme bilgi verildi; "anne uç hemen bir poz ver de gel" dendi.
Bu da annem değil :p |
Ş.O. işlerine duyulan paranoyak ve obsesif takıntı yüzünden, saat ertesi sabah için 5 dakika arayla 3 farklı saate kuruldu, ki geç kalınmasın. 31 Temmuz sabahı ilk iş bankaya gidip harç yatırmam gerekti. Bankanın açılmasından sadece 5 dakika sonra içeri girdiğim halde içeride, herhalde akşamdan yatıya kaldıklarını düşündüğüm 20 kişi vardı. Saydım mı, hayır. Çünkü bana 21 no.lu sıra no.su çıktı. Mahpushane raconunda üj bej ileri geri adımdan sonra, o bankada çok bekleyebileceğim kanaatiyle donandım. Sıra no.su almak üzere tuşa basmadan yakaladığım bir beye kendi sıramı armağan ederek onu nasıl mutlu ettiğimi tahmin edersiniz.
Arabaya atladığım gibi bir başka bankaya doğru vitesi artırdım. İki banka arasındaki yolun büyük bir kısmında sürekli önümde seyreden araç, tam da o bankaya ulaştığım noktada park etti. Ben de arkasına. Aynı anda arabalardan çıktık. İçimden bir ses o adamın da bankaya gittiğini ve benden önce girerse sıramı kaptıracağımı söyledi. Adımlarımı hızlandırmama rağmen adam benden önce girdi ve sırayı burun farkıyla önden kaptı. Allah'tan banka boş sayılırdı. İçeride 3 kişi vardı. Nereden biliyorum? :)
Benim ardımdan bir teyzecik geldi, ayaklarını sürüyerek. Sıra no.sunu aldı, biraz öteme oturdu. Ödüm kopuyor, kızım sıranı bana verir misin, falan diyecek diye. İşimin aceleleliğinden ötürü bankayı otobüsle karıştırdım zaar. Gene de ayak ayak üstüne atıp, üstteki ayağımı sinirli ve sabırsız bir şekilde titretip durdum da, teyze ricacı olmadı. Burun farkıyla beni atlatan müşterinin işini beklerken tüm zamanlar ağır çekime geçmişti sanki. Ne zaman ki, işi bitti ve banka memuru taze bayan tuşa basıp, benim 4 no.mu beklediğini ilân etti, her yer havai fişeklere, konfetilere, şampanya patlaklarına gark oldu.
Bankada çalışan bayanların genelde beyaz, pamuk gibi zarif elleri, pırıl pırıl parlayan yepyeni taşlı alyansları oluyor. Ya da bana mı öylesi denk geliyor ki? Güzel yapılmış bir makyaj da cabası. Kendime dikkat ettim de, kızcağızı bir güzel zevkle izledim. Bankonun üzerinden bu izlenme ihtimaline karşı "iki dirhem bir çekirdek" sahnede olmak gerektiğini düşünüyorlar herhalde. Ha bu arada da, pasaport defter ve harç ödemesi yapacağımı iki kez tekrar ettim. Annemin "kızım benim bir daha pasaporta ne ihtiyacım olacak ki" diretmeleri yüzünden sadece 1 yıllık olanını istedim. Ödeme sonrası elime tutuşturulan dekonta bakıp, yine de aptala yatıp, "her şey tamam mı?" diye sordum. Gözündeki yeşil farlarıyla yüzüme bakan, parlayan yüzüklü eliyle dekontu uzatan tazecik memur "evet, tamam" deyince maratonumun üçüncü ayağı için, annemi evinden almak üzere gazı topukladım (gaza mı demem lazım yoksa? bilemedim)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
hadi söyleyin bi şeyler :)