"... annemi almak üzere gazı(a) topukladım..." diye biten ikinci ayak tefrikama devam edeyim.
Elinde gayet biyometrik fotoğrafları, örümcek ağlı eski pasaportu ve 74 yıllık nüfus cüzdanı ile annem, apartmanının önünde beni gülümseyerek bekliyordu. Ha elinde ayrıca bir de taze yaptığı erik marmelatı vardı. Arabaya biner binmez ona sağlam ve devrilmeyeceği bir nokta aramaya girişti. Kavanozu garantiye aldıktan, trafiğin genel bir kontrolunu yaptıktan sonra, "merhaba" diyebildi. Çünkü annem gerçek bir trafik fobisine sahiptir. Yine de yüzüme doğru pek bakmadan, sanki arabayı o kullanıyormuş gibi konuşmaya devam etti.
Randevu saatimize yarım saatimiz vardı ve haydi haydi yetişirdik. Gözünün yağını yediğim Google Earth marifetiyle, gideceğimiz yeri elimle olmasa da ayağımla koymuş kadar kolay bulduk. Tantanlı geçişte otoparka çalışanlar dışında içeri girilemeyeceğini anlayınca, torpilimizin adını zikretmeyi akıl edişimi ayakta 5 dakika alkışladım. Girişteki polis memuru, adı duyar duymaz, saniye bekletmeden tantanı açtı. "Ama henüz kendileri gelmedi," dedi. İçimden "kim bilir hangi asayiş vs işi peşindedir, belki de akşam operasyona gitmiştir, hatta bir baskına..." minvalindeki takdirle karışık anlayışlı bir tutuma girdim.
Binaya girdik. Girdiğimiz gibi yanımızda bir bayan belirdi. Bizim adımız ona, onun adı bize bahşedilen sekreter hanımmış. Saçları 50'li yılların mizanplisi ile taranmış, hafif makyajlı, imitasyon taşlı küpe-kolye seti ve bürokratik konuşma tarzıyla, nasıl hissedeceğimi şaşırtan, 30'lu yaşlarında kibar bir hanımdı. Bizi hemen pasaport işlemlerinin yapıldığı kata çıkardı. Oradaki bir polis memuru ile yaptığımız ilk değerlendirme sonucu, sistemin sabahtan beri çökük olduğunu, tek işlem bile yapamadıklarını, hiç bu kadar uzun süreli bir çöküş olmadığını ve ne zaman düzeleceğini bilmediklerini öğrendik. Bu bir anlamda bizim de çöküşümüz oldu. Çünkü aslında çok kısa süren bir işlem olacağını düşünerek, hasta randevularımı ona göre ayarlamıştım. Ee ne de olsa torpilliydik yahu... Ayrıca annemin oraya tekrardan yalnız gitmesine izin veresim de yoktu.
Mizanplili kibar hanım bizi üst kattaki kendi bölümüne davet etti. Biz ise alışık olmadığımız "torpilli olmak" olayının altında ezim ezim eziliyorken, bunu kabul etmekte de epey bir zorlandık. Gerçekten de öyle samimi bir ısrarla davet etmeye devam etti ki, kabul etmesek ayıp olacaktı (Etmek fiilinin kendinden geçtiği an, bu andır).
İnlerle cinlerin top oynadığı bir kata çıktık. İçinde sadece bir beyin bilgisayar başında çalıştığı genişçe bir odaya buyur edildik. Kibar ve mesafeli muhabbetlerle başlayan süreç, 1 saat içinde kahkahalara dönüşmüştü. Hatta bilgisayarda çalışan bey de işini bitirip, sandalyesini bize doğru çevirmiş, pazarda satılan sebzelerin tarladan pazara gelene kadar 3 gün geçtiğini söylerken, kibar hanım da kayınvalidesinin bahçesindeki börülcelerin tazeliğini övüyordu. 2.5 yaşındaki kızına kardeşinin baktığını, eve gidince kızına yeterli zaman ayırmak adına yemek yaparken koltuk altında taşıdığını, kira ödeyeceklerine kredi ödeyip ev sahibi olduklarını ve daha bir sürü şeyi anlattı. Annem ise tv'lerdeki şifalı otlarla ilgili yorumlarını yaparken, "binbir çeşit otu çöpü bir masaya yığıp yığıp program yapıyorlar, sonra da onları kaynatıp kaynatıp yüzlerine sürüyorlar. Ben hiçbirini yapmadım, cildim de o kadar kötü değil" diye cildini gösteriyordu. Adam ise eşine, ikizlerini büyütürken nasıl da yardım ettiğini övünerek anlatıyordu. Arada içilen çaylar da cabası...
Bir ara adam kendine gelip, "aşağıyı arayıp bir sorsak ya, sistem ne âlemde" demese, uyanasımız yoktu. Ve evet, sistem ancak 25 dakikada bir açılıp, o arada da sadece bir kişinin işlemi yapılabilir hale gelinmiş. Saatlerdir bekleyen ve önceden normal yollardan randevusunu almış vatandaşlar biraz elenince, bizim işlemi de yapacaklarmış. E iyi güzel, hatta şahane, ama benim gitme vaktim gelmişti :(
Anneme baktım, keyfi yerinde: "Ben kalırım sen git" diyor.
Kibar hanıma baktım: "Teyze kalsın, biz ona şimdi bir de kahve ya da ot çöp çayı ikram ederiz" diyor. Adam da başıyla destekliyor. Hatta annemi alıp amirin klimalı, bol saksı çiçekli ve muhteşem körfez manzaralı odasına alıyorlar. Anneme birkaç kez emin misin, diye soruyorum. Ohoo o çoktan razı kalmaya. Yanında ayrıldıktan sonra sık sık arayarak durumu öğreniyorum.
1 saat sonra annemi tekrar arıyorum. İşlemler bitmiş, başvuru tamamlanmış ve annem makam arabasıyla evine bırakılıyordu......
Sağ olasın kuzenciğim... Emniyette işin olursa bir haber et, bir "alo" de yeter ;)
Bitti. Nokta.
Pasaport ehtiyaç bana. Senin kılavuzluğunda ve torpilinle İzmir'den mi alsam acep:)))
YanıtlaSilHiç durma, kop gel :)))
Silmutlu sonları oldum olası sevmişimdir :)
YanıtlaSilLA.