İlkokula başladığımda ablam beşinci sınıfa gidiyordu. Genelde naturamda yırtıklık olmasına karşın, o koskoca okulda bit gibi hissetmiştim kendimi. İki bina vardı, o kossskoca bahçede. Allah'tan benim olduğum bina yeni binaydı da, eski binanın bana ürkütücü gelen yüksek tavanlarında kaybolmayacaktım. O eski binanın tarihin izlerine ev sahipliği ettiğini değil bilmek, anlamak bile istemiyordum; ödüm kopuyordu o binadan. Ama ne yazık ki, ablamın sınıfı oradaydı. Teneffüslerde arkama bile bakmadan, topuklarım popoma vururcasına, "nasılsa ablam orada" avuntusuyla ve onun beni sarıp sarmalayacağından emin, binanın içine kendimi atardım.
Hani ıssız bir yoldan geçerken,
Hani bir korku duyar da insan,
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle bir şey... misali, içimden mırıldanarak tek nefeste ona ulaşmaya çalışırdım.
Minicik, sarı kafalı, fıldır bakışlı, siyah önlüğü henüz gıcır halimle, korkum ve her ders bitiminde ablamın sıcaklığına uçmak/sığınmak isteyebileceğim tahmin edilemezdi. Çünkü korkumu attığım an, ben hemen 'ben' olup, durmayan çenemle bıcırdamaya başlardım. Ama hâlâ okullu ve annemden uzak olmaya alışamamıştım. Bizim neslimiz anaokulu çocukları da değildi; biz direkt 'evden-ilkokula' bebeleriydik.
Öğretmenim ve sınıf arkadaşlarım iyiydi aslında. Yoklamada sürekli yok sayılan bir öğrenci dışında herkes sınıfta olurdu. Meğer o çocuk da, okulun açılmasına yakın sünnet olmuş; pansumanları bitmemiş de ondan başlayamamış okula. Anne babasındaki de ne akılsa, oğullarının 'sünnetli olduğu için hayatının ilk okul günlerine geç başlayan çocuk' diye tanınmasına göz yummuşlar. Ya da bazı makaracılar tarafından 'pipisi okula gelmesine izin vermemiş' deneceğini hesap edememişler. Bilirsiniz, çocuklar, birbirlerine karşı çok acımasız olurlar. Yazık ya, kim bilir ne utanmıştır çocukceğiz. Gerçi sonradan geldi ve sınıfın en çalışkanı oldu kerata. Kerametin sünnette olduğunu sanan ve henüz sünnet olmamış bazı oğlanlar, bu çalışkanlığı yakalayabilmek için, sünnet tarihlerini ikinci sınıfın hemen başına almayı isterlerdi. Bu sene kaçmıştı artık :))
Çok disiplinli bir öğretmenimiz vardı. Şöyle bir baktı mı, sustalı maymun halt ederdi yanımızda. Bir bakışıyla idrarı tutan bütün kaslar felç olabilirdi. Ama çok da iyi öğretmenmiş; yani tabii ben o günlerde bunu anlayamıyordum. Tek derdim, 'teneffüs olsa da ablama koşsam' idi. Benimle aynı dertten musdarip sınıf arkadaşım Belma'yı sonradan fark ettim. Nasıl mı? O da eski binaya, kendi ablasına koşarken :))
Sonuç: benim derdim, senin derdin.. senin derdin, senin derdin. Biz eski binaya koşmaları bıraktık; okullu olmaya, birlikte oynamaya, öğretmenimizin bakışlarındaki idrar sökücü havaya alışmaya, geç sünnetli çocuğa saygı duymaya ve heceleri birleştirmeye alıştık. Okul artık zevkli olmaya başlamıştı. Sünnet olmadan da çalışkan olunabileceğini kanıtlama yolunda emin adımlarla ilerliyordum.
İlk iki seneyi aynı öğretmenim ve sınıfımla okuduktan sonra, okul değiştirmek zorunda kaldığımda, çok üzülmüştüm. Öğretmenim de beni bırakmak istemiyordu ama koşullar bunu gerektiriyordu. Lafı uzatmayayım, ben o canım öğretmenimi geçen seneye kadar bulamadım. Facebook'ta anaokulu arkadaşlarını bulanlara gıpta ile bakarken, ben kendi ilkokul öğretmenimin izine ulaştım. O sınıftan bir başka arkadaşımın aracılığıyla... Anında o gıptadan kurtuldum.
Gittik.. Ellerini, yüzünü öptüm. İlk anda hatırlayamadı beni. Sonra çözüldü tüm anıları. "Keşke kalsaydın bende" diyecek kadar hatırladı.
Bugün;
Hem anaç/babaç canım ablamın doğum günü,
Hem de öğretmenler günü.
İkisini de aradım, seslerinden sarıldım onlara.
Sağlık, huzur ve mutluluk eksik olmasın hayatlarında, diye...
Şimdi bir düşününce, en çok ilkokula dair anıları daha net hatırlıyorum. 'Alzheimer'da eski anılar kalıyor, ama tazeler daha zor' denmesinden yola çıkarak, üç buçuk atmıyor değilim. Daha çok bulmaca çözmeliyim :) Baktım olmuyor, var olanları allar pullar satarım artık, n'aapiyim yani...
Ne ilk öğretmenlerimi , ne de eski arkadaşlarımı arıyorum .
YanıtlaSilOnları sevmediğim için değil aramamam .
Aksine , hepsine hasretim .
Fakat aynada göreceklerimden korkuyorum .
Korku, hasreti bastırmış anlaşılan...
YanıtlaSilDeğer mi?
Evet .
YanıtlaSilİkinci sorunu cevabı da ,
YanıtlaSilHayır .
güzel birşey. ilk öğretmeni bulmak.
YanıtlaSilbende de olmadı. ne ilk ne lise, ne master vesaire. hiçbirini görmedim. istemedim de değil. olmadı. hep yeni insanlar :) HD gibi değil. öyle bir korku değil. koştura koştura yaşamaktan :) geriye dönüp bakmaya zaman mı var :)
ama çok iyi bişi.
Deep..
YanıtlaSilKoşturmacanın arkasına o kadar çok sığınıyoruz ki. Ben de öyleyim. Seni eleştirdim sanma. Ama varsa, "keşke görsem, bulsam" dediğin biri, yakala ucundan be ;)
Hatta ver ismini ben bulayım sana :)) Demiştim hatırlarsan :)
yitirdim ben ilk okul öğretmenimi...
YanıtlaSilsaygıyla anarım...
Yaşamın her alanından seçtiğim çalışmaları, yazarlarının izniyle “Bloglardan Seçmeler” adlı sitemde yayınlıyorum.
YanıtlaSilSizin de izniniz olursa bloglarınızdan seçtiğim çalışmalarınızı, kaynak göstererek yayınlamak istiyorum.
İyi günler dileğiyle.
Sabahattin Gencal
Ben de ilkokul üçüncü sınıfta ayrılmıştım öğretmenimden. Geçen yıl facebook grubundan hayatta olmadığını öğrendim, çok üzülmüştüm. Keşke daha önce bulma imkanım olsaymış, ne biliym içim burkuldu şimdi.
YanıtlaSilAblaya mutlu seneler kocamanından :-)
Blog şık olmuş :)
Sevgiler...
Cepaynası :( Allah rahmet eylesin.
YanıtlaSilSabahattin Bey, faaliyetinizi biliyorum. Tabii ki yayınlayabilirsiniz.
Gökşen, üzüldüm :( Nur içinde yatsın.
Ablam için teşekkürler..
sağol blog için de.. tebdil-i mekan yaptım :)