9 Kasım 2013 Cumartesi

İTİNAYLA TÜKÜRÜK YALANIR (Tefrika No.1)

Kasım 2012'de ilk kez katıldığım Tüyap İstanbul Kitap Fuarı ile ilgili anı ve izlenimlerimi daha önce paylaşmıştım. Hem burada hem de ikinci kitabımda. O satırların ilerleyişinden ve sonundan anlaşılacağı üzere, "Daha da gelmem!" dedirten, metrobüslü bir dönüş trafiği yaşamıştım. Yoksa fuara ve orada yaşadıklarıma yönelik en ufak bir olumsuz düşüncem olmadı, olamazdı. Çünkü çok güzel geçmişti. Beylikdüzü'nden Erenköy'e ulaşma yollarında beni benden alan haller, tabii ki bir İstanbullu için "devede kulak", "vız gelip tırıs gider", "n'olacak yahu!" minvalinde yorumlara gayet açıktı. Benim gibi bir İzmirli için hepi topu sadece bir kez yaşanmış bir debelenme olacaktı. Olmalıydı, olmasına karar vermiştim. Te o kadar(dı)!

Beni bu seneki fuarda da imza gününe davet eden mail'i sadece okudum. Katılmak isteyenlerden gün ve saat rica eden mail'in benimle bir ilgisi yoktu. "Size hayırlı işleeer!" deyip kapadım, cevap da yazmadım ilk kez. Ki benim cevapsız sms ya da mail bıraktığım pek vaki değildir; ortamdan çatlarım. Bu defa hiç çatlamadım. Yolları bilen bir İzmirliydim ve kimse beni aksine ikna edemezdi. Ve fakat mail'den bir süre sonra telefonla arandım. Önüme konan yeme kayıtsız kalamayacakmışım gibi hissedip, telefonu hızla kapadım. Bunu bir de "kızlı erkekli" yurtlarda kalan kızıma ve oğluma sormalıydım. "Aaa ne güzel, gel tabii ki!" diyen emekli ergenlerim, beni, onları özleyen tarafımdan da vurunca, o dakika tükürdüklerimi afiyetle yalama safhasına geçtim. Aman da aman tükürüğüm ne lezzetliymişşş! Daha önce niye fark etmemişim?? Hiç mi tatmadım sanki. Tattım daa, ne bileyim çok nadir olduğundan olsa gerek, unutmuşum. Tamam tamam bu son yalamam olsun canıııım... Her Allah'ın günü hastalarımın tükürükleriyle uğraşmaktan, kendiminkine vakit ayırmamışım.

Yem de yemdi hani! İmza gününü geçtim, bir söyleşiye davet edilmiştim! Füzyon mutfağında son icat benden gelecekti: Tükürük sosuyla marine edilmiş, Beylikdüzü bağlarından toplanma yem ile yapılmış söyleşi tatlısı. Kreması da çocuklarım!

Karar ani olduğundan, hastalarımı ve ev işlerimi ayarlamak gerekirdi. Ayar yapamadığım işler yüzünden de az kalabilecektim. Olsun varsındı. Yayınevimizden (Yitik Ülke) kitabı çıkan ben dahil altı kadın yazar davetliydik. Konu "Yaşamakla Yazmak Arasında Türkiye'de Kadın Olmak". Her bir kelimesi için bol bol konuşabileceğim, katılacak olan yazar arkadaşlarımın da benden aşağı kalmayacağını çok iyi bildiğim bir konu. "Arada" kelimesine ise hepsinden daha fazla aşinaydım; ne de olsa diş ile düş arasında bile sıkışmaktan kurtulabilmiştim. Yaşamakla yazmak arasında kalmanın da altından kalkabiliyordum, söyleşirken mi kalkamayacaktım yani? Kim tutardı beni?! (Tükürük yalama olayına gazlı müdahale).

Demem o ki, siz siz olun, büyük lokma yiyin, büyük laf etmeyin a dostlar! Metrobüs kâbusundan yeni yeni kurtulmuşken, bir senedir hakkında ileri geri konuşmuşken, lânetleyip hatlarıyla birlikte tüm metrobüsleri İstanbullulara emanet etmişken, kendimi yine onun kollarına bırakmama neden olan yayıncıma, söyleşi konusuna ve çocuklarıma teşekkürü borç bilirim :)

Antika bir tükürük hokkası


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hadi söyleyin bi şeyler :)