İnsan gözlemlerimin akıl, kalp ve deneyimler imbiğimden damıtılıp klavyede satırlaşmalarına devam ediyorum. Ama biliyorsunuz bu yazı türünün adı "deneme"; yani yazar duygu ve düşüncelerini oturur yazar, ne onay bekler ne eleştiriye kapalıdır, ortaya kor-alan alır-almayan almaz-hemfikir ya da zıtfikir olmak serbesttir. Belki de yazar dener, sonunda yanılır ya da haklı çıkar, ama yazmadan da duramaz. Türün adı itibariyle, telaffuzdaki tonlamanın yerini değiştirip, biri ona "deneME!" dese bile, dedim ya, yazmadan duramaz.
Etrafımızda illa ki vardır böyle insanlar. Ha kim bilir, belki yeri gelir kendimiz de onlar gibi davranır ya da düşünürüz. Ama ben burada "canı çıkmadan, çıkamayan huy ile yaşayanlar"ı yazdım. E hadi buyurun bakalım:
Konumuz: Her şeyi bildiğini sananlar güruhu...
Halk arasında kendilerine "HBB" deniyormuş, ben de yeni öğrendim. Tabii ki deyim olarak kullanımına tanıklığım ve hatta bizzat kullanmışlığım vakidir. HBB'yi bana açıklayan arkadaşım kibar kızdır; "herbolog gibi bir şey" dedi de, o zaman "hııı tamam" dedim.
Evet, bu zatlar her şeyi bilirler. Her konuda mutlaka fikir sahibidirler. Bilgi sahibi olmasalar bile, mümkünnn değil çaktırmazlar. Siz "leb" deyin, onlar çerezci dükkanını önünüze dökerler. Bunu yaparken, aslında öncelikle kişisel tatmin peşindedirler. Onlar, size gelene kadar önce kendi kendilerini ayakta alkışlamak isterler. Ardından da hitap ettikleri ve ondan mutlaka feyz almalarını istediği seyircilerini donatmak isterler (Faydalanın yahu onlardan, az kıyak mı bu? Hem de ne bilgisayar, ne internet gerekiyor). Kendilerini kanıtlamak için, içlerinde aşırı çaba ve çalışma içindedirler, dışlarında ise gaaayet sakiiin, gaaayet bilge bir tavır sergilerler. Sükuneti bozmak racona terstir; her ne kadar ruhlarında tsunami olsa da.
Çok soru sorarlar. Hatta sorarken kendilerinden geçerler, ama onlar sorduklarını fark etmezler. Mazallah fark ederlerse yıkılırlar, çünkü birinden bir şey öğrenmek demek, başkasının bilgisine ya da fikrine muhtaçlık anlamına gelir ki, bu yüzden kendilerini dövebilirler. Sohbetleri genellikle sorup deşmek ve üzerine ahkâm kesmek üzerinedir. Siz onların fikrini sormasanız da mutlaka öğrenirsiniz; direnmeyin hırçınlaşırlar. Hadi diyelim ki bir de sordunuz; değmeyin keyiflerine.
Hiçbir şeye şaşırmazlar. "Aaa gerçekten mi?", "hadi yaa?", "yok artık, inanmıyorum!" gibi nidaları asla duyamazsınız. Onlar görmüş geçirmişlik ummanı, tecrübeler ishali, empati kabızı ve şaşırma engelli insanlardır. Zira her türlü dünyevî ve uhrevi ve psikolojik literatüre hakîm olduklarını varsayarlar. Okuma konusunda iki grupturlar: Bazıları çok okur. Ama öyle roman falan değil. Bilgi alabilecekleri tuğlalardan okurlar. Bu gruptakileri dinlemek keyifli olabilir. Hiç olmazsa işkembeden atmazlar. Bazıları ise okumadan âlim olmuşlardır. Bu yüzden de işkembe en sevdikleri şeydir :p
Kendi dertlerini pek paylaşmazlar. Hem ne dertleri olsun ki canım onların? Hayatlarında aksak giden bir şeyi anlatmak demek, açık vermek, dört-dörtlüklerinden taviz vermek demektir. Ama sizinkini dinlemeye can atarlar. Bir kez paylaştınız mı bitti... Dakka başı "ee n'oldu, nasıl gidiyor?" diye sorarlar. Hani ola ki, gün olup devran da döndü mü, o sizin yardımınıza ihtiyaç duydu mu, nasıl zorlanırlar, nasıl kıvranırlar... Halbuki siz ona bir lûtuf yapmış gibi düşünmezsiniz, onu rahat hissettirmeye de çalışırsınız. Ama onun ruhu ağrır, kalbi bulanır, beyni kasılır; bir kusmadığı kalır. "İnsanız, her şey olabilir, başımıza her şey gelebilir," cümlesinin onun için de var olabileceğini asla düşünmemiştir ki. Onu gevşetmeye çalışmanız da kâr etmez, aslında üzülürsünüz bu haline. Sıkıntılarıyla çok bi şahane baş ettiğini sahnelemekte üzerlerine yoktur.
Çok bildikleri için sizi sonuna kadar pek dinlemezler; sık sık sözünüzü keserler. Çünkü okkaddar çok biliyorlardır ki, anlatmanıza gerek olmadığı ve bir an önce fikrini söylemesi gerektiği saplantısındadırlar (gene "leb demeden çerezci" sendromu). Hem zaten siz de bir âlemsiniz canııım, uzun uzadıya ayrıntı vermeye niye kalkışıyorsunuz ki, pehh!
Sizin mutluluk ve başarılarınızdan pek de memnun kalmazlar. Kutladıkları nadirdir. O konuya hiiiç girmezler. Siz saf saf anlatırsınız, o gene ya sözünüzü keser, ya da diyelim ki telefondasınız o anda, "biri geldi" der ve kapatır. Ve bir daha asla o konuya geri dönmez. Hazım sorunlarına Talcid ve muadilleri derman olmaz.
Hadi biraz da bardağın dolu tarafına bakayım:
Ki aslında gerçekten de çok şey bilirler. Eğer yardımsever bir HBB ise, size çok da faydaları dokunabilir. "Ben böyleyim işte!" onaylamasına duydukları o muazzam bağlılıkla, ellerinden geleni yaparlar. Ha bir de cesur bir HBB ise, ona ömür boyu müteşekkir olmanızı sağlayabilir. Onlardan zarar gelmez. Kötü niyet katsayıları çok düşüktür ama kendi çıkarlarını da gözetmeyi çok iyi becerirler.
Ne seninle ne sensiz, denecek cinstendirler. Bir kenarda bulunsun, denecek gruptandırlar. Çok bulaşmamakta fayda vardır. Onun HBB'liğini fark etmeyip, "vaay be, amma da biliyor ha!" safhasında takılıp kalırsanız, kaçınılmaz tecavüzden zevk almayı bilenlerdensiniz. E o da sizin bileceğiniz iş tabii.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
hadi söyleyin bi şeyler :)