2007 yılıydı. Bir arkadaşım yeni açılan bir siteden
bahsediyor ve koyduğu bikinili fotoğrafın bir sürü insan tarafından
görüleceğini bilmediği için zor durumda kaldığını anlatıyordu. “Allah Allah bu
da ne ki acaba?” diye düşünürken, içimden “e koymasaydın yahu,” da dedim. Fotoğraftan
başka, arkadaşlarıyla birbirlerine çiçek, pasta, rakı sofrası, doğum günü
kutlamaları, nazar boncukları vs yolladıklarına geçti. “Yok artık!” dedirten ve
anlaşılmaz bir hal alan konunun ucunu bıraktım gitti.
Bir süre sonra başkalarından da benzer laflar duymaya
başladım. Adına “Facebook” denen bu mucize ortamda “anaokulu arkadaşınızı bile
buluyorsunuz,” sloganları hepimizin ilgisini çeker oldu. Her birimiz hesap
açmaya koyulduk. E bir de profil fotoğrafı koyduk. Başladık sağa sola o
çiçeklerden, pastalardan, nazar boncuklarından vs yollamaya. İlk etapta
aklımıza geliveren isimleri ekledikten sonra, “ya hani ilkokulda bir Leyla
vardı, dur bakayım onu bulabilecek miyim?” demelere gark olduk. Sanal âlemdeki
bu nüfusu artırmak adına, Facebook hesabı olanlar arasında “ay ben kimi buldum
biliyor musun?” heyecanlarıyla liste kabartmalar silsilesi başladı. İlk
zamanlarda herkes kaç kişi eklediğiyle övünür, sözüm ona bunun bir ayrıcalık
olduğu havası iğnelenirdi. Aslında bu sayede gerçekten de yıllardır izini
kaybettiğimiz ve sevdiğimiz arkadaşlarımıza ulaştık. Kendimizden ve
listemizdeki arkadaşlarımızdan haberler ve fotoğraflar paylaşmak mutlu etti
hepimizi. Geçmişin ve şimdinin hallerini görerek aradaki zaman açığını kapamaya
çalıştık. Bunun yanı sıra bu sayede işini geliştirenler, kaybettiği
arkadaşlarını bulanlar, sevgili yapanlar ve hatta eşini seçenler bile oldu.
Yıllar ilerledikçe “ortak arkadaş” davasına pek de
bayılmadığımız insanları da eklemek zorunda kaldık; ayıp olmasın diye. Ayrıca
fotoğraf çekiminde ciddi bir patlama oldu. “Face’e koyarım”, “görsünler bak ne
güzel arabam var”, “yeni sevgilimle olan bu fotoğrafım da eski sevgilime kapak
olsun”, “ay ay bakın ne mutluyuz”, “bakın bakın işyerim nasıl da havalı” vs vs
diye yırtınanlar, o güne kadar bir tane bile anlamlı sözünü duymadığınız
insanlardan her konuda “özlü sözler” (“aslında ben çok derinimdir haa!”), “şu
anki yerimizi belli edelim” demeler, dürtmeler, paylaşmalar, tavsiye etmeler,
politik olarak yermeler/alkışlamalar derken Facebook bayağı bir ilginç hale
geldi.
Tabii ki birçok olumlu yanını da görmüyor değiliz. Bu sayede
ulaştığımız eski arkadaşlarımızla görüşür olduk. Arada kaçan yıllara üzülüp
telafi etmeye çalıştık. Buluşma görüşme şansımızın olmadığı arkadaşlarımızın
özel günlerini görebilir olduk. Duyurmak istediğimiz bir haberi bir anda
yüzlerce insana ulaştırabilir olduk. Merak ettiğimiz herhangi bir konuda
bilgiye ulaşabilir olduk. Mesleklerimizi ilgilendiren kişilerden, konulardan,
bilgilerden, bazen toplantılardan haberdar olunabilen neredeyse tek yer haline
geldi. Ama dakika başı ne yaptığını, ne yediğini, ne giydiğini, nerede oturup
kalktığını yazan insanlardaki kafayı anlamak zor. Hele bir de küçücük
çocuklarına hesap açanları hepten zor…
Dozunu kaçırmadan ve güvenlik önlemlerini alarak kullanıldığında
çok da keyifli bir mecra olduğu yadsınamaz. Hatta ben hâlâ hesap açmamış
olanları yadırgar oldum. Hesabı olmayanlar, sözüm size, bakmayın eleştirdiğim
şeylere… Onları ayarlamak kolay, ama ister keyif için, ister iş güç için,
kaçırdığınız çok şey var. Yakınlarınızda nasılsa bir genç vardır; söyleyin size
bir hesap açıversin. Ya da bilgisayarla aranız iyiyse kendiniz de
açabilirsiniz. Ara ara girip, Ayşe Hanımın o gün kahvesini nerede içtiğini, Ali
Beyin yeni aldığı arabasını, bir sonraki mesleki toplantının hangi tarihte
yapılacağını, hani o büyüdüğünüz mahalledeki sokak arkadaşınızın kaç çocuğu
olduğunu, her türden sanat haberini hem de uzmanlarından vs vs öğrenmek istemez
misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
hadi söyleyin bi şeyler :)