Meğer asıl iş sonra başlıyormuş da haberim yokmuş...
Yıllar boyu "yazdıklarım kitap olarak basılsın," diye hayal kurup, bir de niyet ettikten sonra, yayıneviyle dosya gitgelleri başladı. Hazırladığım dosyada maşallah her telden yazı vardı. Ne bileyim, meğer tek tür olması gerekiyormuş. Eyvallah dedim ve başladım elemeye. Hem zaten ince ünsüz bir yazar adayının anılarını kim n'apsındı? O yüzden deneme-anlatı türlerine öne çıkmaları komutunu verdim. Gerçi biraz palazlanayım, benim şu frenk ve hayvansal fobik yazıları da bir kitaba sıkıştırma niyetim var daaa, 10 fırın ekmek yemem gerekiyor daha (10 fırın!!! Bu gidişle kalın ünsüz olacağım galiba. Zaten şemsiyeli bir fotoğraf çektiresim geliyor, muziplik babında. Şemsiyeye sığabilmek için o zaman artık plaj boyunu edinirim bir tane).
Kitap elime geçtiğinde sayfalara dokunamadım, nasıl çekindim, nasıl korktum; inciteceğim diye. Doğurduğum bebeğe bakar gibi baktım ona. Birkaç saat sonra: "Saçmalama, bildiğin kitap işte. Aç da bak nasıl görünüyor" diye kendime kızdım da, ancak öyle normale dönebildim.
Ardından büyük bir hevesle sosyal medya çarklarına attım kendimi. E duyurmam gerekiyordu tabii (bknz: bu yazının ilk cümlesi). Hadi Facebook neyse de, Twitter dediler... :( El mahkum... Yıllar önce meraktan açıp, böğürtüden terkettiğim hesabın şifresini hatırlamam gerekiyordu. Bir hırsız kafasıyla, benim ne gibi şifrelerim olabilir, diye birkaç denemeden sonra hesaba ulaştım. Zaten son yazdığım twitler de, "yemişim ben bu Twitter'ı, ne işe yararsa bu da artık.. Hele de bizim gibi sıradan insanlar için..." minvalinde çemkirmelerle son bulmuş :))
Kitabın sadece eş dost tarafından alınıp okunacağından ve başkalarının çok da umur etmeyeceğinden o kadar emindim ki, boşuna uğraşıyorum şifre peşinde, diye de mızmızlandım durdum. Ve fakat öyle olmadı. Ne ben sosyal medyayı umduğumdan az kullandım, ne de sosyal medya bana umduğumdan az geri döndü. Oralarda dolandıkça, insanlar ilgi gösterdi. Facebook'ta paylaşımlar ve Twitter'da RT (Retweet)ler ile kendiliğinden, tahmin edemeyeceğim yerlere kadar ulaşmaya dolaşmaya başladı benim duyurular... O sayede kitap severlere, yeni yazar adaylarına ulaştım, onlar bana ulaştı. Övgüler, fikir alışverişleri, danışmalar, destekler... Gerçekten de çok hoş oldu. Kitap sahibi olmanın en güzel yanı geri dönüşlerdeymiş, onu anladım. Yazdıklarımın okuyanlar tarafından yorumlarını dinlemek ya da okumak, yazıları yazmak kadar zevkliymiş. Hele de her bir okuyanın kendini bulduğu ya da yakın hissettiği yazıların farklılığını duymak inanılmaz bir duygu.
Yalnız tanıtım işinin temposuna ancak iki hafta falan dayanabildim sanırım. Çünkü başladım utanmaya. "E yetti yani, iyi ki bir kitap yazmışsın" denecek ya da düşünülecek, diye çekinme emareleri peydahlandı bünyemde. Bu çekincemi fark edenler "deli misin, nice meşhur yazar ya da müzik insanı bas bas yüz kere yazıyor, sen niye utanacakmışsın ki" dediler. "Okuyun daha çok okuyun" ya da "dinleyin daha da dinleyin beni" diyen ego'lamacılardan hiç hazetmediğim için ben yine de azalttım duyurularımı.
Ama sonuçta dedim ya ince ünsüz bir yazar adayının sesini duyurabilmesi zor... PR uzmanı gibi çalışmak zorunda kaldım, hâlâ da çalışıyorum. O 1000 (yazı ile: bin) kitap nasıl biter yoksa... Kitap âleminin köşe başlarına, beni hiç tanımayan ince ve kalın bir takım ünlülere kitap yollamak gerekti: İnternet ya da yazılı basında tanıtımlar çıksın diye bir sürü insana kitap ve bültenler yolladım. Sırayla tanıtımlar dergilerde, kitap eklerinde çıkmaya başladı. Bir tv kanalından davet aldım, ama yaz geçsin diye bekliyorum açıkçası. İmza günü taleplerini de bekletiyorum: Yazın çok fazla tv izlenmediğini düşündüğümden ve yine yaz yüzünden kimsenin imzaya geleceğini sanmadığımdan...
Bu da karnem: D&R'ın anlatı bölümü kitaplarında en çok satanlar listesinde 1. sıraya kadar yükseldim. Utanma periyodumda 5'e kadar düştüm. Sonra bir silkelenip yeniden utanmayınca, 2'ye yükseldim. Hay o listeye girmez olaydım, diyesim geliyor. Çünkü insan bu defa da kaça çıktı, kaça indi diye takılıp kalıyor :)))
Velhasıl-ı kelâm, tanıtım görevi beni yazmaktan çok daha fazla yordu. Üstelik kitap satışından en ufak bir maddi kazancım olmadığı halde. Ha keyif almadım mı? Aldım... Ucunu bırakacak mıyım? Hayır... Çünkü mecburum da... Yine yazsam ve basılsa, yapar mıyım? Yaparım... Bu da bir çeşit "amcalara pipini göster" gururunun başka bir versiyonu galiba :)) Ya da "görmemişin oğlu olmuş..." vs vs (daha fazla anatomikleşmesem iyi olur).
Aslında kitaptaki yazılarımdan birinde ince ünlü bir vatandaşı hafiften eleştiriyorum. Acaba kendimi savcılığa ihbar etsem, sansasyonla tanıtım iç içe girse diye de düşünmüyor değilim. Ya da Twitter'da saksılı bir fotoğraf mı yayınlasam acaba? Reklâmın iyisi kötüsü olmaz, diyorlar. :))) Biri bana dur desin...
http://www.dr.com.tr/Kitap/Dis-Ile-Dus-Arasinda/Muge-Sandikcioglu/Edebiyat/Anlati/urunno=0000000404368
bir kitap yazmak harika bişey...tebrik ederim sizi...
YanıtlaSilTeşekkür ederim!!! :)
Silçok içten, samimi... ner zamanki gibi, bizimle konuşur gibi :) ince ol, kalın ol hiiiççç fark etmez, sen gönüllerin ünlüsüsün kuzuu :) kalemine ve yüreğine sağlık...
YanıtlaSilKonu mankeni arkadaşım benim :)) Çok sağ olasın!!!! :)
SilHep okurken Müge abla diyorum içimden öyle hitap edesim var hep. Abla diye başlamak için ön cümleydi sanırım bu :)
YanıtlaSilMüge ablacım çok üzüldüm ben en son duyduğuma :(
Hemen gidip alıcam, bi solukta da okurum eminim, çok merak ettim çokta mutlu oldum sen hep yaz, ve sonunda hep böyle mutlu ol :)
Fundacım tabii ki abla de, çok sevinirim :)
SilYok yok en son duymadın merak etme :) İlgine ve desteğine çok teşekkür ederim canım :)
Bence kimse dur demesin, böyle devam et Müge'cim :)))
YanıtlaSilSevgiler :)))
Zaten dur'dan anlayacak durumda değilim galiba be şekerim :)))
SilBenden de kucak dolusu sevgiler sana :)
ne kadar akıcı ve neşeli anlatmışsın bütün hikayeyi..her zamanki gibi bir nefeste okunuyor. ha bu arada ortadaki fotoğrafta muhteşem olmuş..İstanbul'daki duraklarda da gördüm aynısından :)
YanıtlaSillevent A.
Sağolasın Levent A. :)
SilValla İstanbul'dakileri ben de duydum ama bak bu fotoğraf Londra duraklarında çekildi :)))) hatta o duraktan Parlamentoya giden otobüs de geçiyor. Doooğru kraliçenin yanına :))))
Sevgili Müge,
YanıtlaSilHep derler ya "kitap evlat gibidir" diye, bunu yaşadın sen de ne mutlu sana. Çokta güzel anlatmışsın bu hikayeyi.
Sosyal platformlara bakınca insanlar abidik gubidik şeylerin peşinden körü körüne gidiyorlar. Haa, iyi ve yerinde paylaşımlar da yok mu? Elbette ki var. Sen emek verdiğin, değerli bulduğun ve inandığın kitabının paylaşımını yapıyorsun, çok mu bu? Bence hiç rahatsızlık duyma, gocunma ve emeğini taşıyabildiğin en üst seviyeye taşımaya çalış. Bundan daha doğal ne var ki?
Hayırlı olsun kitabın. Başarıların daimi olsun.
Sevgilerle..