Yaş yirmi bir. Kavak yelleri henüz dizi film olmamış ama yüzyıllardır estiği gibi bende de esiyor. Üniversite öğrencisiyim. Eşimle çıkıyoruz o aralar. Şehir dışında olduğu için çok aralıklı görüşebiliyoruz. Mail, cep telefonu, msn olmadığı gibi telefonu da bağlatarak konuşabiliyoruz. O da ancak haftada bir kez; babamın akşam toplantısı olan günlerde. Çünkü henüz haberi yok çıkıyor olduğumuzdan. Dolayısıyla "konuştuğum çocukla", buraya geldiği zaman olabildiğince çok vakit geçirmek istiyoruz birlikte. Onun arkadaşlarından birer ikişer nikah/düğün davetleri gelmeye başlamış. Bazen bir haftasonu geliyor ve benim de ona katılmamı arzu ediyor. E ben de istiyorum tabii. Davete icabetin altında akşam çıkabilmenin dayaılmaz cazibesi var. Aman ne önemli :)
O haftasonu çok yakın bir arkadaşı evlenecek diye geliyor. Rastgele de annemler İzmir dışına gitmişler. Anneannem bizde kalıyor doğal olarak. Girdiğim çıktığım saatleri, bir deftere not etmediği kalıyor; emanetim ya.. Ama o düğüne de gitmek istiyoruz çok. Anneannemi kafalamak kolay ama gene de çetelemi tutarken olumsuz bir not düşülsün istemiyorum. Bir kız arkadaşımın evlerinde nişanı var, diyerek izni koparıyorum. Onun kriterlerine göre en geç on bir, hadi biraz daha iteklersek on ikide dönmemi bekliyor. Offf o kadar erken dönmek de ne sinirdir; herkes tam eğlencenin dibine vurmuşken... Külkedisi gibi geri dönmek; araba balkabağına dönmeden. Genciz işte; ayrıca kırk yılda bir olan bir şey. Anlatmak ne mümkün. Daha doğrusu anlaşılabilmek.
Japon çizgi filmlerinde olduğu gibi gözümün kenarında bir yıldız parlıyor sinsice. Hatta biraz da pis pis sırıtınca, köpek dişimin kenarında aynı yıldız görünüyor. İyice abartınca, ellerimi de ovuşturmuş bile olabilirim. Kararım: evdeki tüm saatleri bir saat geri almak. Müthiş fikir!! Şöyle bir tur atıyorum evde. Nerede masa saati, nerede duvar saati var... Arazi taraması yapıyorum. Anneannemle yattığım odada ve salonda birer duvar saati. Annemlerin odasında bir masa saati. "İyi be çok değilmiş.. Parmak izi de bırakmamalıyım" :) Öğleden sonra anneannem şekerleme yapmak için yatıyor. Eldivenlerimi giyip, saatleri tek tek bir saat geri alıyorum. Ohhh çok mutluyum, kendimle gurur falan duyuyorum, o derece yani.
Anneannem uyanıyor. Merakla saatlere şaşırmasını bekliyorum. Ana! Hiç bakmıyor bile! E süper yahu! Ufaktan hazırlanmaya başlıyorum. O da o arada darısı başlarıma olsun dilek ve dualarını sıralıyor. Allah iyilere çattırsın, falan... Azıcık kaptırsam ona kendimi, gidip tüm saatleri düzelteceğim; vicdan yapıp. Ama maşallah tık demiyorum. Kovalıyorum kafamdaki iyi düşünceleri hemen. Yine de "amiiin anneanneciğim amiiiin" diyerek, nabzına uygun şerbeti basıyorum damarlarına doğru. Bir yandan da içimden kendimi ikna cümleleri: "N'apalım buna mecbur etmeselerdi. Akacak kan damarda durmaz, gezecek genç içeride kalmaz. Hani bir de sürekli gezen tozan biri olsam.."
"Hadi kızım, Allah'a emanet ol." temennileriyle çıkıyorum evden. Ollleeyyy!! (aa pardon o zamanlar bu nida yok henüz.. olsa olsa yaşasıınn demişimdir). Önce nikah ve kokteyl, sonra sadece arkadaşların olacağı disko programına başlıyoruz. Eller havaya tarzında geceyi akıtıyoruz. Saat bir gibi evde olmaya karar vermişim. E ne de olsa bizim evin sınırlarında saat daha on iki olacak. Şahane!
Karanlık eve hırsız gibi sessizce giriyorum. Geldiğim ânı görmesin diye, annemlerin yatağına kıvrılıyorum. Salondaki ve bu odadaki saate bakıyorum: babalar gibi on ikiyi gösteriyor. İçimde bir huzur, bir huzur... Zabbaha kadder mışıl ötesi bir uyku.
"Günaydın anneannecimm!"
"Günaydın da, sen niye orada yattın?" (CSI-İzmir)
"E seni uyandırmayayım diye." (Kırmızı Başlıklı Kız'ın yalancı versiyonu)
"Kaçta geldin?" (Komser Şekspir)
"On ikide yataktaydım." (Pinokyo'nun kız versiyonu)
"Hayır saat birdi sen geldiğinde." (Komiser Kolombo'nun anneanne versiyonu)
"Aaa olur mu hiç, yuh artık o kadar geç.. Mazallah yani!" (Vücut diline, mimiklerine ve ses tonuna dikkat et kızım.. bu işte bir iş var.)
"Yok yok ben baktım saate.. Bir idi."
Innkkk.... hık mık.. kem küm.. (iç sesimin köşeye büzüşmüş hali) Olamaz, evdeki saatler öyle demiyordu ama!
"Anneanne ben girdiğim gibi baktım saatlere, on iki idi valla."
"Onları bilemem, benim kol saatim biri gösteriyordu. Benim saatim şaşmaz. O saatlere ne olmuş bilmiyorum. Ben de baktım akşam, anlamadım. Pilleri bitiyor herhalde. Nedense tam da aynı anda."
"Anneanne ben gevrek almaya gideyim mi? Sen de o arada yumurta haşla istersen. Sonra da dayımlara gider sabah kahvesi içeriz. Hı? Ne dersin?" (İşi yalakalığa bağlayarak, durumu kurtarmaya çalışan kavak yeli mağduru)
Durumu anlayan anneannem, bunu annemlere hiç çaktırmadı. Ama uzun yıllar sonra ben anlattım zaten. O zaman tatlı gelmiyordu ama şu an tatlı mı tatlı bir anı... Böyle dertleri olmayan kendi çocuklarımızı, geçmişteki halleri anlatırken eğlendirdiğimiz anılardan.. Onlarınsa hiç böyle kaç göç anısı olmayacak diye konuşuyoruz... Biraz sıksak mı çocukları acaba? :)
haaa valla çok hoşmuş, anneanne süper ama, dostlar başına:)) sıkalım kızları valla, süper hikayeler çıkacak:)) gibi
YanıtlaSilBacımın anneannesi benim de anneannem sayılacağına göre bu kadar akıllı olması çook normaldir diyorum:))
YanıtlaSilİmza: Egosu tavan yapmış Bacı:)
Anneanne mi uyanıkmış,torun mu dalaverede acemiymiş,hangisi acaba :)
YanıtlaSilözlem
Bence temel hatan, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nünden sadece kendi haberin var zannetmen olmuş..Oysa ki anneanne, enstitü'nün ilk mezunlarından olduğu için bu numarayı yememiş :)) Enstitünün ilk yıllarında eğitim kalitesi çok iyiydi.. o yıllarda mezun olanlar yemiş yutmuşlardır saatleri...sen de bu kuşakla aşık atmaya kalkmışsın kuzum :))
YanıtlaSilyine "adsız" çıkacağım sanırım :((
:))) çok hoş anlatmışsın yine yahu:))Benim de dönüş saatim 11 di, benim adam tıpta okurken her yıl tıp balosu millet eğlenmeye başlar gelir beni eve bırakırdı, sinirden ağlardım ben asla yapmam diye söylenirdim biri 10 biri 6 yaşında ama vallahi bin beterini yaparım:))) çevre kötü yavrum derim bi de:)))) en klişesindennnn
YanıtlaSilİnci çiçeği, kızım ya da oğlum bazen diyor ki, "anne bilmem kimlerle görüşesim yok, izin verme de, annem izin vermiyor diyeyim" :))) Ayrıca benim hikayeleri dinledikçe, "aa bizim böyle anılarımız olmayacak mı yaa" diyorlar.. "yavrucum yapın gizli kapaklı bir şeyler, sizin de olsun diyorum :)))
YanıtlaSilBacıcımmm, ha şunu bileydinn :)))
YanıtlaSilÖzlem, ne desem bilemedim :))
YanıtlaSilNur Hanım sizsiniz herhalde :)) Çünkü Adsız çıkıyor olmaktan şikayetçi olan tek kişi sizsiniz.. Kıyamam size.. :) Dert etmeyin..
YanıtlaSilEvet eski topraklar öyle oluyormuş..
Kaymaklı kadayııııffff!!!!!! Sakın yapmaaa!!! Engel olman çok zor, kafaya koydular mı inadına yaparlar.. Ruhun duymaz. iyisi mi birçok şeyden haberinin olmasını sağlayacak şekilde makul düzeyde kısıtla.. eve de kapatamayacağına göre... sakın bir de "sana güveniyorum, ama etrafa güvenmiyorum" demeyesin :)))
YanıtlaSilBloğunuzu açar açmaz bu hoş anınızla karşılaştım, bana da çok şey hatırlattı doğrusu:)Eeee hepimizn başında esmişti o kavak yelleri:)
YanıtlaSilbu anının kaç benzerinide bana yaşattı sevgili annem şimdi sırıtarak anlatıyorum oda ahlanıp vahlanıyor tabiki beni ne hallere sokmuşsun diye:))kavak yellerinin esintisine kapılmışız bir kere kim tutar bizi söylediğim yalanları unuttuğumu çok iyi hatırlıyorum ama:)) bence sıkma boşver gençleri eğlensinler ne dersin;)
YanıtlaSilMeyra'cım, tabii ki annemin yaşattıkları da var :)) hatta onları da yazsam mı diyorum bir ara..
YanıtlaSilŞimdiki zamanlar ve insanlar daha tekinsiz diye ve yalana mecbur kalmasınlar diye gençleri kontrollü bir serbestlikte bıraktık zaten. Bir de şu var ya: her şey zamanında güzel.. şimdi yap deseler yapılmayacak işler yani.. :)
Semi'nin Mutlu Elleri, hepimizin var değil mi böyle anıları? :)
YanıtlaSilsağolasın, hoşgeldin :)
muhteşemm bir anlatım:))
YanıtlaSilsayfanıza tesadüfen denk düştüm:)
vee bu güzel anınız ile karşılaştımm:)
roman tadında anlatmışsınız...harika.
kitap yazsanız çok hoş şeyler çıkardı ortayaa::)
anneannenizde tamm kül yutmazmış hani:)
ama çokk büyük insanmış vesselam..
takipteyim bundan böyle..
bende sizi beklerim nacizane sayfama.
gönül dolusu sevgilerimle...
Siz bu satırları yazdığınızda, ben değil kitap sahibi olmak, kitap yazmaya yeltenmeyi bile düşünmüyordum.. şimdi öylesine gezerken yazılarımı ve yorumları, buna denk geldim ve çok hoşuma gitti :) Güzel gönlünüz size bunu söyletmiş. ve ben şu an ilk kitabı çıkalı 5 ay olmuş bir taze yazarım :)
SilÇook teşekkür ederim..
YanıtlaSilHoşgeldiniz.. ben de hemen size hoş geleyim :)
sevgiler....
mutlu bayramlaaaaaaaaaarrra:)
YanıtlaSil