Bir gün Facebook ve Twitter'dan bir soru sormuştum: "Bir yazı türü olsanız, ne olmak isterdiniz? Neden?" diye.
Sayılarla aynen şöyle:
- Roman: 5 kadın, 1 erkek.
- Şiir: 5 kadın, 1 erkek.
- Gezi yazısı: 3 kadın, 2 erkek.
- Öykü: 3 kadın
- Senaryo: 2 kadın.
- Fıkra: 1 kadın, 1 erkek.
- Makale: 1 kadın.
- Köşe yazısı: 1 kadın, 1 erkek.
- Destan: 1 erkek.
- Anekdot: 1 kadın.
- Yıldız falı: 1 kadın.
- Söyleşi: 1 erkek.
- Fabl: 1 erkek
- Her gün başka bir tür: 1 kadın.
Gerçi aynı anda iki tür olmak isteyen de çıktı.
İstatistiksel olarak anlamlı bir sonuca varılabilecek bir sayıya ulaşılamadıysa da, nedenlerini de yazanlar çok ilginç cevaplar verdiler. Roman, gezi yazısı ve şiirin seçilmesini anlayabiliyorum. Macera, aşk, gerilim, dram vs gibi hayatın içinden olan bir tür olmak, kolay anlaşılabilir. Gezi yazısı keza, çoğu insan gezmeyi/yeni yerler/yeni tatlar/yeni insanlar tanımayı görmeyi ister. Şiir de öyle; diyecek bir şey yok... Hadi fıkrayı ve senaryoyu da çok deşelemeye gerek yok kanımca. Ama son yedi seçenek beni çok düşündürdü ve eğlendirdi (Nasreddin Hoca rahmet istedi).
Köşe yazısı olmayı istemek... Tanımı şu: Dönekler ve bildiğini yazanlar olarak iki ayrı
kategorideki fikir sahiplerinin, gazete sayfasının sağ veya sol üst
köşelerine yazdıkları , günlük olayları, sevgililerini , ekonomiyi ,
politikayı , bazen sivri dille bazen komik bir tavırla bizlerle
paylaştıkları pencereciklerdir.
Kadın isteklimiz, köşe yazısı müdavimi olduğu, erkek ise "hoş ama boş" olması yönünde gerekçe bildirdi. İnsanın çok sevdiği bir şeyi olmak istemesi anlaşılır bir şeydir. Benim kişisel yorumum ise, "köşe yazıları" bilgi/kritik/yorum vs içeren, kim zaman çok beğenilen, kim zaman işinden olmaya kadar götüren, kimi zaman da okunup geçilen bir türdür. Bu türden olmayı istemek yürek ister; cesur ve kalkanları hazır olmayı gerektirir. Gel gelelim, diğeri beni şöyle bir yoruma götürdü: hayatı çok da ciddiye almak istemeyen, alanlardan mümkünse uzak duran, 'benim hayatıma bulaşmayın' diyen, boşlukları olsa da hoşluğuna odaklanan bir seçim; nedeni bağlamında.
Destan olmayı istemek... Tanımı şu: Milletlerin hayatında büyük yankılar
uyandırmış tarihi olayların, toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa
aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş,
değiştirilmiş çok uzun manzum eserlerdir.
Abi bu nasıl bir megalomanidir! Nasıl bir egodur! En başta, tarihe geçme arzusu geliyor aklıma. Nesiller boyu okunsun, meclislerde dile gelsin, duvarlara kazılsın, üzerine çalışılsın, okullarda okutulsun vs... Bu zat-ı muhterem bende, evinde höt zöt, bir ünledi mi karşıki dağları yıkıp geçen, muhtemelen bas bariton, rakıyı susuz ama buzlu ve sadece peynirle içen, rakı yoksa kımıza da hayır demeyen, 1.90 boy-100 kg, yürüdü mü yerleri titreten, duygulu bir hödük (ayı da olabilir), ölünce mezarını anıt mezar tarzında isteyen biri hissi uyandırdı. Tanımıyla müsemma bir karakter (Tipi böyle canlandı gözümün önünde, çünkü kendisini tanımıyorum). Cevabı da aynen şöyleymiş zaten: "Tabii ki bir destan!". Gerekçe yazılmamış, ben de şaşkınlığıma yenik düşüp, sormayı akıl edememişim zaar. Kim bilir belki cevabı da destan gibi yazar diye ürkmüşümdür. Allah sahibine bağışlasın, deyip bırakıyorum.
Anekdot olmayı istemek... Tanımı şu: Kısa ya da özlü anlatımı olan güldürücü öykü, fıkra,
kısa anlatı, öykücük. Anı niteliği olan anlatı.
Bunu isteyen arkadaşım, inandığı yolda kafasını kesecek biridir. Lafını sakınmaz ve doğru konuşur. Kodu mu oturtur, demem şart oldu. Gerekçesi de bunu destekliyordu: "Uzatmadan, sivri dilli, anlayana..." Amaaa bir güldü mü de yüzünde güller açar. Aslında bu nedenle, kendine "kara mizah-skeç" dese daha uygun olurdu; ikisi bir arada olurdu. Neyse, ben istatistikçi kimliğimi daha fazla bozmayayım.
Yıldız falı olmayı istemek... Tanımına ne hacet... "En çok okunan onlar" diyerek gerekçesini yazan tatlı insan, bunu gırgırına söylemiş. O komik insana da bu yakışırdı zaten. Yalnız acaba herhangi bir burç olmayı da ister miydi konusunda bilgim yok. Bunu sormayı da, o an gülmekle meşgul olduğum için unuttum, diyerek kendime kıyak çekiyorum. Ama son haberlere göre: "Tuğla boyutunda bir roman, beni okuyanlarla uzun süre birlikte olayım diye. Bu olmazsa şiir, sebebi yok çünkü seviyorum," diyor. Çok renkli ve sanat sever kişiliği sayesinde, bunca türü bünyesinde barındırmaya gayet lâyık bir bacımdır.
Söyleşi olmayı istemek... Tanımı şu: Bir yazarın, kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinleştirmeden, muhatabıyla konuşuyormuş hissini verecek bir üslupla makale planında yazdığı fikir yazısına sohbet (söyleşi) denir.
Bu türe talip olan kişinin gerekçesi sadece bir özdeyiş idi: "İnsanı gördüklerinden ibaret sayma, göremediklerinde ara. İçidir hakikatin resmi, dışı sadece manzara". Kanımca bu vatandaşımız, "beni yakından tanı, benimle sohbet et. Bak neler göreceksin. İçim dolu benim." demek istemiş. Kendisini tanımam. O yüzden ne gördüklerim ne de göremediklerim bağlamında bir karşılık verebilirim ona. Ama belli ki, dünyası umman, sözü dinlenesi, sohbeti hoş bir insan. Onu, destan amcayla tanıştırsam ne güzel konuşurlar kim bilir :))
Fabl olmayı istemek... Tanımı şu: Sonunda ders verme amacı güden, güldüren, düşündüren ve genellikle manzum öykülerdir. Fablların kahramanları genellikle hayvanlardır.
Bu türün talibi de, "Aslında pastoral şiir olmayı da isterim ama çevremdeki bazı canlılar için mecburen fabl türü de devreye giriyor," demiş. Belli ki doğasever bir kişilik. Fabl canlılarına çiçekli böcekli şiir okuyan bir çoban olmayı da isteyebilirdi. Sonuçta fablların kahramanları, insan gibi düşünür, konuşur ve davranırlar.
Gelelim her gün başka tür olmak isteyen talibimize... "Bugün şiir, yarın deneme, öbür gün fıkra, günlerden bir gün de şarkı sözü... Sevmem monotonluğu," demiş. Bu bayanda kişilik sorunu saptadım. Oturmamış bir kişilik... Ama ne gam! Bayıldım ben bu arkadaşa yaaa!!! Zira bir "çok kişilik mağduru" olarak ben de, bunu seçerdim. Aaa öyle her gün roman ya da şiir vs olamam valla! Yine de kendisiyle arkadaş olmak istemezdim; türlerimiz uyuşmadığında her an hır çıkabilme ihtimalini sevmedim. Herkes kendi çöplüğünde şizofren olmaya devam etsin, iyisi mi... Çevremizin mutluluğu için kendiyle iletişimimizi sadece yazışma bazında tutuyoruz. Onu da o günkü türüne göre yukarıdaki listeden arkadaşlarla tanıştırmaya da ben talibim, ama bundan kimsenin haberi yok.
Roman, şiir, fıkra, öykü, makale olmak isteyen taliplerimizin kişilik tahlillerine girmeyeyim artık. Zira evde sadece soru cümlesi olmaya odaklanmış, test kitapları arasında zar zor bulabildiğimiz bir ergen var. Ona hemen bir kahve yapayım da, zihni açılsın.
İstatistikçi psikolog anne,
Müge
Not: Tanımlar Google'dan rastgele ve canım nasıl çektiyse/işime nasıl geldiyse öyle seçildi. Ayrıca en baştaki maddeleri yazarken oluşan boşlukları bir türlü yok edemedim; affola :)
En büyük Kova, başka büyük yok :)
YanıtlaSilO güzel sözlere biraz kanatlandım, havalandım. Şimdi yukardan klavyeye ulaşmak zor olduğu için kısa kesiyorum. Öpppptüm:)
Vee yıldız falı insanı cevabıyla ortamı gene renklendirdi.
SilKendiyle biraz önce görüştüm, aşağı inebilmiş, çünkü klavyeden yazıştık :)))
ben de öppptümmm ;)