24 Eylül 2012 Pazartesi

BİR VEDANIN İÇ SESİ

Yolcuların bekleme salonları...
Herkesin sadece gitmeyi, ama onu da bin bir türlü ruh haliyle beklediği yerler. Her bir insanın aurasından dalga dalga yayılan sinyaller gibi duygular uçuşur da hiçbiri birbirine değmez, etkilenmez. Yüzlerin kimisinde ulaşılacak yerin ya da kişilerin mutluluğu, umudu ya da hüznü, kimisinde geride bırakılanların... Kimse birbirinin duygu balonuna takılmaz. En azından mutlu olanlar mutsuzlarınkini fark etmez. Yolculuk vaktini hüzünle bekleyenler ise, etraftaki gülen yüzlerin nasıl olup da gülebildiklerini merak bile ederler.
Hüzünle bekleyenler, bu hüznün nedenini her düşünüşünde, aslında tek olumsuzluğun "uzak yaşama zorunluluğu" olduğunu yineleyince, bir yanı teselli bulup sevinir.
Ebediyete teslim ya da çaresiz dertlere gark olmadıkça, şükredilecek şeyler yüreğe su serpmez mi! Hem de nasıl!
Yine de o bekleme salonunda, 'özlem'e emanet edilen kişiyi anımsatan şeyler gözleri doldurmaz mı! Hem de nasıl! İşte tam o anda o gözlere insan muamelesi yapıp kızası gelir insanın:
"Neden doldunuz? Hani anlaşmıştık? Hani sadece güzellikleri düşünecektik? Niye bu oyunbozanlık?"
O anda yürek kabarır; neredeyse sesli ağlamaya dönüşecek olan o "göz dolması hali" telaşlanır. Dolanları geri almakla, fışkırmak arasında sıkışıp kalır...


Bekleme salonundan önceki veda:

Sanki ertesi gün yine görüşülecekmişcesine sıradan bir veda gayreti içine girilir. Bedenin diline ve mimiklere hâkim olmaya çalışılırken, "-mış gibi" kesilen rolün yavanlığına, kendinden başka inanmayanlar da var mıdır acaba? Ya da vedaya dahil olanların zaten hepsi birden aynı rolün yolcusudurlar da, herkes sadece kendiyle mi meşguldür ve diğerlerini fark edemez? Giden(ler) ile kalan(lar) birbirinin menzilinden çıkınca, inandırıcı olmaya çalışılan sahte rollerinden arınıp, asıl duyguya geçince ne olur? Özlemin fitili ateş mi alır? Mantığın diretmesi ve güdümüyle, o ateşe dalmanın saçmalığına duyulan inanç, ancak bir yılan olur denize düşünde sarılınan. Yoksa kalbin göbeğinde filizlenecek, belki de dallanıp budaklanacak o habis özlemle baş etmenin başka yolu mu var...
Kalbe sürekli "sus!" diyen beyin yorgun düşmeye dünden hazırdır. Kalbi alt etmeye kodlanan beyin saçmalama belirtileri de gösterir; özlenene bir çeşit düşmanlık peydahlayacak bahaneler bile türetebilir:
"Aman canım, sanki o beni, benim özlediğim kadar özleyecek mi?" Hah işte! Adaam sende!
"Ama ya belli etmiyorsa? Ya beni üzmemek için içine atıyorsa?" Al bakalım! Buyur buradan yak!

Bekleme salonuna geri dönen zihin:

İnsan kendi kendiyle diyaloglarına, salonun hareketiyle ara verir bazen. Kahkaha atan birinin neşesine şaşırır: "Herhalde özleme dair sorunları yok onun." Sonra yolculuk... Eve dönüş...

Ev:

Boş oda... Azıcık eşyası kalmış gardrop... Hiç olmadığı kadar düzenli oda... Ona ait ayakkabı raflarının boşluğu... Tıka basa giden ama bomboş dönen bir valiz...
Bir sonraki "bekleme salonu" vaktine kadar onu çağrıştıran her şeye nasıl davranacağını bilemezsin. "Çivi çiviyi söker," deyip fotoğraflarına dimdik bakmak mı, bir süreliğine ortadan kaldırmak mı? (Abartmadım fazla ve dimdik bakıyorum).

Eve çağırılan mantık:

İyi de bu çocuk sadece okumaya gitti; buhar olup uçmadı, nefes verip göçmedi, kızıp çarpıp gitmedi, sayıp sövüp kaçmadı.
"Gideceğim" dedi, "git oğlum" dedik. Mutlu oldu.
El verdik, destek olduk. Sevindi.
Kazandı, alkışladık.
Elimizle taşıdık, yerleştirdik. Minnet duydu, teşekkür etti.

"Yaz kızım, karar!":

Ona her gidişin bekleme salonunda da kahkaha atan ben olacağım.
Ondan her dönüşün bekleme salonunda her defasında daha az üzülen ben olacağım.
Allah'ın onu, bizden uzakta da olsa, bize bağışlamasına duacı ve şükredici olacağım.
Kaderi şekillendireMEdiğim her zamanda O'na sığınmadım mı ben... 
Kaderi şekillendirebildiğim her ânımda kendime güvenmedim mi ben...

Uzak olsun ama iyi olsun... (Bu, Türk ebeveynlerin mantrasıdır.)

(Not: İlk heves yolladığımız ilk koliye haliyle yaprak sarma da koydum. Araya hafta sonu girdi diye koliye öyle bir ulaşamadı ki, sarmalar sanırım heder oldu :( Neyse artık kekle idare edecek.)
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

hadi söyleyin bi şeyler :)