27 Şubat 2012 Pazartesi

48 YILDA ANCAK YAKALANAN AMA İKİ DAKİKADA KAÇAN GAZ

GİRİŞ: Hani böyle zincirleme düşünceler üşüşür de insanın aklına, toparlayamazsın. Zaman zaman zihnini yalar geçer de, bir sonuca varamazsın. Belki de bir sonuca varmayı bile beklemezsin. Sadece düşünürsün. Onlardan BİRİ benim zihnimi ara ara ziyaret eder dururdu ve hatta doğruluğunu kanıtladığında da ziyaretten öte benimle birlikte bir kahve içerdi. Neydi o?
"Her insan bir sabır kotası/kutusu ile doğar. Sanki doğarken elimize tutuşturulan bir kutudur bu. Sanki çocukken verilen harçlıkla ilgili: "al bakalım bu parayı iyi değerlendir, har vurup harman savurma" denilircesine, "bu kutuda senin hayatın boyunca ihtiyacın olan 'sabır' var. Dikkatli kullan, hızla tüketme, ama yeri gelince de kullanmasını bil," deniyor gibi gelir bana hep.

GELİŞME: "Nasıl yaşamak lazım? Hayatın sırrı ne?" sorularının cevabını buldum!! Birşeyler olumsuz ya da kötü gittiğinde 'nerede hata yaptım?" demeye gerek kalınmamasının yolunu buldum!!

Her yaşın hak ettiği duyguyu/enerjiyi/düşünceyi kararınca, yerli yerinde, tam da zamanında yaşamak lazım. 

Hani derler ya "her şey zamanında" diye, o hesap. Hiçbir insan evlâdı, hiçbir yaşında, bunu diyenleri (kimse onlar artık) hiç dinlemedi, dinlemek istese de yapamadı, uyarılsa da uymadı. Çünkü daha önce bunu gerçekten yapıp da örnek olan olamadı. Uyaranlar kendi kaçırdıklarına yanarken, arkadan gelenler de yanmasın isterler. Ama "laf değil, eylem görme" ve "başına gelmeden anlamama" takıntısı olan insan evlâdı direnir. Anlık farkındalıklar sonrasında anlaşılır ki, bunun aslında insanın kendini bilmeye başlamasıyla yapılması gerektiği görülür. Ah ama o direnç yok mu! İllede sobaya değeceğiz.

Ergenliğini, onlarca baskı vs yüzünden olgunluk dönemi gibi yaşayanlar, olgunluğa eriştiğinde ergenlik yaşamaya başlıyor. Zamanında yaşanmayanlar ya da 'o zamanın hak ettiğinden de fazla' yaşananlar dengeleri alt üst edebiliyor. Her yaşın, dönemin yakışanı farklı. Her duygunun yeri, zamanı, süresi, kotası ve miktarı belli ama "sonradan öğretilenler" (ailesel, çevresel, toplumsal) bunun bu şekilde yaşanmasına engel oluyor.
Sabır
Çalışmak
Öğrenmek
Âşık olmak
Eğlenmek
Para harcamak
Dinlenmek vs vs vs...
Vaktinden önce fazladan kullanıldığında, geriye az kalıyor. YA DA vakti gelmişken gerektiği şekil ve miktarda kullanılmazsa, ilerde yersiz ve zamansız kullanılıyor.
Her iki durumda da 'üzüntü, pişmanlık' yaşanıyor. Her yaşın hakkını vermeyi, kim öğretebilir insan evlâdına? Dinleyeni olur mu?

SONUÇ: Sanki müthiş bir buluş yapmış gibiyim. Blogdaşlarımın yaş dönemlerini düşününce, "aramıza hoş geldin" denebileceğini de biliyorum. E madem sonunda buldum, bari kendi çocuklarıma yön göstereyim, diyorum. Ama dinlerler mi beni? Kodlarını yıkmak mümkün mü? Gazından patlayarak giren ve gelişen yazımın, gazının kaçmaya başladığı andır bu an, sevgili okur... "Keşke....." demeyen bir insan hamuru oluşturmak ve karmak mümkün değil sanırım.
YENİ GAZ: Elimden geleni yapacağım arkadaş :) Kendim için de!

14 yorum:

  1. Kesinlikle haklısın ve yapmalısın bacım. Nefis bir yazı olmuş, çok iyi bir konuya parmak basmışsın...

    YanıtlaSil
  2. Kendimi dinler miyim acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten çok nefis saptamalar bunlar. Ben kendi adıma " keşke daha önce yazsaydı da yararlanabilseydim diye düşünmeden edemedim. Ama benim için iş işten geçmiş oldu malesef :))
      Artık bir daha dünyaya gelirsem...
      Sen elinden geleni yap bu konuda Müge' cim.

      Sil
    2. Ana!! Ben girmeyeli blog format değiştirmiş :)) Ne hoş!!

      Aslında Asuman Hanımcım, hâlâ geç falan değil.. Yaşlarımız bitmedikçe, o yaşın haklarını teslim etme şansımız hâlâ var..

      Sil
  3. müge, allak bullak ettin yine beni

    YanıtlaSil
  4. valla allak sen ol, ben de bullak olayım.. durum bu yani..

    YanıtlaSil
  5. yap Müge...Dinle kendini.Saptamalar çok doğru

    YanıtlaSil
  6. Çok güzel yazmışsınız, hele "Ergenliğini, onlarca baskı vs yüzünden olgunluk dönemi gibi yaşayanlar, olgunluğa eriştiğinde ergenlik yaşamaya başlıyor." cümlesine bittim.

    Bizim ailede-sülalede hep ağır olmak zorundasın gibi bir baskı vardı bizlere. Herşey "haynape" idi. Çerkesce "ayıp" demek. Evlenince o baskı öyle bir kalktı ki üstümden çıplak hissetmiştim kendimi.

    Elinden gelenin en iyisini yapmalısın zaten...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :)

      İşte asıl mesele, o çıplaklık anından sonra nasıl giyindiğinizdir.. bence..

      Sil
    2. Kara çarşafı atıp renkli pardesüye döndük diyelim: ))

      Sil
    3. İyiymiş :)) O da büyük kâr :)) Ne hoş demişsiniz :)

      Sil
  7. Başlangıç ve sonuç bitirdi beni,...hele sonuç gerçeğin yansıması...Tam gaz yolunda başarılar :)

    YanıtlaSil
  8. hayatı ve insanın kendini sorgulaması üzerine çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık
    Mr. Lee

    YanıtlaSil

hadi söyleyin bi şeyler :)