
Bir gün gelir mesela şu oda gibi bir oda da, Van Gogh'un meşhur "Arles'daki Oda" resmi gibi ünlenir mi? E tabii bu ünde ilk hak, odanın Van Gogh'a ait olması. Yarattığı muhteşem eserlerinin alt metninde yatan ruh halleri ve dolayısıyla resme aktardıkları ne olursa olsun, her gün yüzlerce insan, sergilendikleri müzelerde bu resimlerde kendi anlamlarını üretiyorlar. Sanatın güzelliği de burada değil mi? Üreten olunmasa bile, o sanata bakanın/dinleyenin/izleyenin içinde neler çağrıştırdığı, uyandırdığı, anımsattığı, ürettiği, dalgalandırdığı...
Fotoğraftaki odayı gördüğümde, bana öncelikle geçen duygu "huzur" idi. Minimum eşya ile sanki dünyevî zevklerden arınmış bir insanın ruh halini yansıtıyordu.
Bir yatak, baş ucu lambası: yatarken mutlaka okumalı, okunmasa bile okumaya hazır olunmalı, mesajı..
Beş tane kitap: Okuma açlığı, sevgisi.. Tek kitapla yetinememe. Virginia Woolf kitapları. "Kendine Ait Bir Oda" da orada. Ne anlamlı aslında.. Ya o kitap yüzünden yaratılmış bir oda, ya da onun dediği gibi görülen bir oda olduğu için alınmış bir kitap. Neden-sonuç ilişkisi değişken. Bilemiyorum tabii. Ne fark eder ki...
Bir not defteri ve kalem: Aklına gelenleri unutmak istemeyiş. Okurken satırları çizmeden edemeyiş.
İki tane mum: Her koşulda okuyabilmeyi istemek.
Çift yastık: Sırt ağrıyıp da, okuma yarım kalmasın diye önlemler hazır.
Mavi badana, mavi halı: Huzurun ve özgürlüğün rengi. O odadayken gökyüzündeymiş gibi hissetme özlemi.
Klimpt tablosu: Anne ve çocuk.. Anaçlıktan vazgeçememe. İlginç ayrıntılarıyla bilinen bu ressamın eserlerindeki gibi, "anaçlığı klişelerle yaşamayan bir karakterin odası bu" dedirtiyor.
Yalın bir yazı masası, tek raf, pano: Objelerdeki sevimlilik, oda sahibinin muzip yanını da açığa vuruyor. Sevdiklerinin değişik zaman dilimlerinden fotoğrafları ile süslü bir pano. "Sustuğun kadar yaz" diyen bir gazete manşetinin kesilmiş hali panoya iğnelenmiş.
Raftaki çerçevelerden birinde şu yazıyor: "Uzun yollar katettik birlikte. Hiçbirimiz başladığımız zamanki biz değiliz. Birbirimizde büyüdük." Çok eski bir dosttan hediyeymiş; hâlâ da devam eden bir dostluk, aile olma hali. Bu odanın sahibi dost değeri bilen, değeri de bilinen biri.
Tül perdeler: Dışarıya kapanmayı reddeden, ama şeffaflığı da sınırlı tutan bir tutum. Panjurların yarı kapalılığından da belli. Işık olsun ama her şey de ortada olmasın diyen bir tavır.
Van Gogh'un odası daha bir kişiselleştirilmiş bir oda. Masasındaki ayrıntılardan, duvardaki resimlerden anlaşılıyor. Orası bir kaçış odası değil, diğeri gibi. Diğerinde evin öteki yaşam alanlarından kaçış arzusu peydahlandığında seyirtilen bir mekân havası var. Ama öte yandan Van Gogh'unki daha depresif bir mesaj veriyor. Yerlerin ve kapıların renklerinin solukluğu, ressamın ruh sağlığının bozuk olduğu zamanlara gönderme yaptığı rivayet ediliyor.
Virginia Woolf'un odası nasıldı acaba, diye merak etmiyor değil insan. "Oda" meselesine vurgu yapan başka sanatçılar var mı? İnternette araştırdığımda karşıma çıkan odalar; sanayi odası, chat odası, tabip odası gibi sonuçlarla sınırlandı :) Bir bilen varsa, öğrenmekten zevk duyarım.